Ortadoğu’nun kırılgan fay hatlarından biri, yeniden çatırdıyor. Golan Tepeleri’ne 2 adet Grad roketi fırlatılmasıyla başlayan gerilim, Daraa ve Şam illerine yönelen yoğun İsrail hava saldırılarıyla büyüyerek devam ediyor. Saldırılar, sadece askeri tesisleri değil, sivil yerleşimleri de etkilemiş olabilir. Fakat bu sıcak gelişme yalnızca bir askeri çatışmadan ibaret olmayıp sahadaki güçlerin, vekil unsurların ve rejim içindeki kırılmaların da yeniden gün yüzüne çıkması anlamına geliyor.
Çoklu grup senaryosu: Gerçek fail kim?
İlk grup, kendisini “Muhammed el-Deif Tugayları” olarak tanıtıyor. İsmini Hamas’ın askerî liderinden alsa da, Hamas bu grupla herhangi bir bağının olmadığını resmen duyurdu. İsrail’in bu ismi gündeme taşıyarak doğrudan İran etkisini ima ettiği iddia ediliyor.

“Bismillahirrahmanirrahim
Ketaib eş-Şehid Muhammed ed-Dayf
Filistin-i Mechule (İşgal Altındaki Filistin)
25-01
Kuruluş Bildirisi
Ketaib eş-Şehid Muhammed ed-Dayf
“Ve onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın; bununla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği kimseleri korkutursunuz.”
(Enfal Suresi 60. Ayet)
Bugünden itibaren işgal altındaki Filistin’in kalbinden, Ketaib eş-Şehid Muhammed ed-Dayf’ın kurulduğunu ilan ediyoruz. Bu, temiz kanlara sadakatimizin ve direniş yoluna bağlılığımızın açık bir göstergesidir.
Biz, dünyanın suskunluğundan, yakınlarımızın ihaneti ve şehitlerin dökülen kanlarından doğduk. Artık bayrağı, aramızdan ayrılan komutanlarımızdan sonra biz taşıyoruz. Onların izinden yürüyen kahraman direnişçilerle birlikteyiz; ki onlar, tertemiz kanlarıyla zaferin şanını yazdılar.
Biz, bombardımanın altında doğduk, kurşun sesleriyle büyüdük. Ne zillet içinde yaşamayı kabul ederiz, ne de esareti. Ya izzetli bir hayat ya da şehitlik bizim yolumuzdur.
Ve Siyonist düşmana diyoruz ki:
Biz her zaman ensenizde olacağız. Nerede olursanız olun sizi bulacağız. Mallarınızla, çocuklarınızla, kalplerinizle korku salacağız. Toprağınızı size cehenneme çevireceğiz. Ne görürsünüz ne de duyarsınız; sadece korkuyu tadarsınız.
Ketaib eş-Şehid Muhammed ed-Dayf, bir hüzün örgütü değildir. Bu, meydanlarda direnişi fiilen gerçekleştiren bir teşkilattır. Kampta, sokakta, cephede ve enkaz altındaki her çığlıkta, bu direnişin yankısını duyarsınız. Kudüs’ten başlayıp işgal altındaki tüm topraklara uzanan bir bağ kurar.
Artık susmak yok… Bugün meydan, bizimdir.
Ve bizim yolumuz ya zafere ya şehadete çıkar.”
İkinci grup ise “Uli el-Bas: Suriye’deki İslami Direniş Cephesi” adını kullanıyor. Grup, iki Grad roketinin fırlatılmasına ait olduğu öne sürülen bir video yayınladı. Fakat video ne fırlatma yerini ne de zamanını açıkça ortaya koyuyor. Videodaki logo ise dikkat çekici: Hizbullah sembolleriyle yüksek oranda benzerlik taşıyor.
Bu durum, tek bir merkezden değil, çeşitli İran yanlısı yapılardan oluşan gevşek bir vekil ağına işaret ediyor olabilir.
Suriye Rejimi ne diyor?
Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, İsrail’in bombardımanı şiddetle kınandı, can ve mal kaybına dikkat çekildi. Ancak aynı açıklamada, Suriye’nin hiçbir tarafa tehdit oluşturmadığı duyuruldu ve Güney Suriye’de devlet otoritesini yeniden tesis etmeye odaklandıkları belirtildi. Dikkat çeken nokta ise şu: Suriye yönetimi, roket saldırısının kimin tarafından gerçekleştirildiğine dair açık bir bilgiye sahip olmadığını, dolayısıyla teyit edemediklerini söyledi. Bu durum, Suriye toprakları üzerindeki silahlı kontrolün ne derece parçalı olduğunu yeniden gündeme getirdi.
İsrail’in mesajı ne?
İsrail açısından bu operasyon yalnızca bir “misilleme” değil. Aynı zamanda bölgeye, özellikle de İran destekli milis gruplara yönelik bir gözdağı niteliği taşıyor. Tel Aviv yönetimi, Suriye rejiminin kendi sınırları içerisindeki İran vekillerine karşı yetersiz kaldığını, bu nedenle doğrudan harekete geçmek zorunda kaldığını savunuyor. Bu bağlamda, rejimin İran’la kurduğu ilişkiler ve verdiği güvenlik garantileri de sorgulanıyor.
Rejim açmazda mı?
Suriye’deki yeni yönetim, özellikle Eş-Şara liderliğindeki kadro, bir süredir hem İran’a yakın duruyor hem de Batı’ya ve İsrail’e güvenlik sözü veriyor. Bu çift yönlü tutum, kriz anlarında yönetimi ciddi açmazlara sürüklüyor. İran’a bağlı milislerin kendi gündemleriyle hareket etmesi, rejimin egemenlik iddiasını zedeliyor.
Saldırıların ardından oluşan tablo, bölgesel aktörlerin pozisyonlarını yeniden gözden geçirmelerine yol açabilir. Uluslararası toplumun, özellikle de ABD ve Rusya’nın bu gerilim karşısında nasıl bir tutum takınacağı henüz netleşmiş değil. Ancak ortada duran gerçek şu: Güney Suriye, halen birçok farklı ajandanın çakıştığı, kontrolün parçalı olduğu ve güvenlik garantilerinin kırılgan kaldığı bir bölge.
İsrail’in Suriye topraklarına yönelik son operasyonları, sadece füzelere değil, sahadaki otorite boşluğuna, güvenlik zaafına ve çok taraflı çatışma alanlarına verilmiş bir yanıt gibi okunmalı. Suriye rejiminin bu kriz karşısındaki tavrı, hem iç hem dış politikada yeni gerilim alanları doğurabilir.
Bu gelişmelerin, sadece bugüne değil, Suriye’nin geleceğine ve bölge dengelerine dair ipuçları taşıdığını görmek gerekiyor.
Kaynak: Mira Haber
Mira Haber – Ortadoğu Bağımsız Muhabir Ajansı Tarafsız değiliz. Ancak Mirahaber'de sadece gerçekleri okursunuz.