70993812 902

“Muhaliflerin zaferi” olarak servis edildi.. Rejimin çöküş hikayesinin perde arkası!

Suriye’deki Büyük Dönüşüm: Fetih Sonrası Yeni Dengeler ve Perde Arkası

Suriye’nin kuzeybatısında bir yıl önce başlatılan ve “Saldırganlığın caydırılması operasyonu” adlı büyük askeri harekât, ülkenin kaderini kökten değiştiren bir dönüm noktası oldu.

e164e09f 22f4 4e70 b283 f947f3e131db 1536x1015

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğünde ve Türkiye destekli muhalif gruplarla koordineli şekilde yürütülen bu operasyon, rejim güçlerine ve onların İranlı müttefiklerine yönelik bir dizi ardışık ve etkili darbeyle sonuçlandı. Harekâtın ilk saatlerinde, Batı Halep’teki rejime ait zırhlı birlikler ve ikmal hatları hedef alınarak önemli sayıda tank ve askeri araç imha edildi; ayrıca İran menşeli bir insansız hava aracı (İHA) düşürüldü. İlerleyen günlerde, rejim savunma hatlarının çökmesi ve çok sayıda rejim yanlısı militanın cephelerden püskürtülmesiyle muhalifler kesin bir üstünlük sağladı.

27 Kasım 2024’te başlayan bu nihai taarruz, beklentilerin aksine süratli ve son derece etkili bir şekilde sonuçlandı. Beşşar Esed rejiminin on yıllardır kurduğu savunma ağları ve güvenlik mekanizmaları kısa süre içerisinde işlevsiz hale geldi. Stratejik öneme sahip Halep kentinin düşmesinin ardından, diğer kilit şehirler de birbiri ardına muhaliflerin kontrolüne geçti. Nihayetinde, rejimin kalbi olan başkent Şam’da da direniş çöktü ve muhalif gruplar ülke genelinde hakimiyetlerini ilan etti.

Bu zaferin ardından, HTŞ ve ona bağlı muhalif grupların önderliğinde yeni bir siyasi ve güvenlik düzeni tesis edilmeye başlandı. Eski rejimin baskıcı kurumları lağvedildi, siyasi tutuklular serbest bırakıldı ve rejim ailesi ile bağlantılı tekelci ekonomik yapılar tasfiye edildi. Rejimin en büyük dış destekçileri olan Rusya ve İran’ın Suriye üzerindeki askeri ve siyasi nüfuzu kritik seviyede azaldı; böylece bölgesel güç dengeleri tamamen yeniden şekillendi. 2024 sonu itibarıyla Suriye, yeni bir yönetim, yeni aktörler ve yeni bir jeopolitik denklemle “Yeni Suriye” olarak adlandırılabilecek bir döneme girdi.

Zaferin Perde Arkası: Stratejik Bir Planın Parçaları Birleşiyor

Ancak, sahada kazanılan bu askeri zaferin ardında, uluslararası aktörler arasında yıllara dayanan derin ve karmaşık bir stratejik mutabakatın yattığı çok geçmeden ortaya çıktı.

İlk bakışta sahada kazanılmış bir askeri zafer olarak görünen bu galibiyet, aslında uluslararası diplomasinin karanlık koridorlarında hazırlanmış bir senaryonun sahneye konmasıydı. Bu operasyonun arkasındaki gerçek dinamikler, ancak harekâtın üzerinden zaman geçtikçe ve çeşitli uluslararası ilişkiler ağı ortaya çıktıkça anlaşılabildi.

Rusya ile Gizli Mutabakatlar

Sürecin arka planında, Rusya ile yapılan gizli anlaşmaların kritik bir rol oynadığı Dışişleri bakanı Şeybani’nin geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda netleşmiş oldu. Rusya’nın, Ukrayna’daki savaş nedeniyle askeri kaynaklarını ve dikkatini büyük ölçüde Suriye’den çekmek zorunda kalması, rejimin savunma hatlarını zayıflatırken, muhalif gruplara beklenmedik bir operasyon fırsatı yarattı. Bu durum, taraflar arasında fiili bir güç devrine yol açan bir mutabakat havası yarattı.

ABD ile Stratejik İş Birliğinin Evrimi

Zaferin hemen ardından şekillenen yeni düzende, ABD ile yeni Suriye yönetimi arasında son derece hızlı ve derin bir stratejik iş birliği kuruldu. Bu iş birliği, ABD’nin daha önce terör örgütü listesinde bulunan ve başına ödül konan HTŞ lideri Ahmed eş-Şara’yı terör listesinden çıkarıp Beyaz Saray’da ağırlamasına, yaptırımları kaldırmasına ve iki ülke istihbarat teşkilatları ile orduları arasında ortak operasyonlar düzenlenmesine kadar varan bir boyuta ulaştı. Bu gelişmeler ışığında zaferin arkasında ABD ile uzun vadeli ve koordineli bir planlamanın olduğu, her iki tarafın itiraf niteliğindeki açıklamaları ile ortaya konmuş oldu. 

Bölgesel Dengelerdeki Değişim ve İsrail Faktörü

 Operasyonun zamanlaması, bölgesel dengelerdeki değişimle de yakından bağlantılıydı. İran ve ona bağlı Hizbullah güçlerinin, İsrail ile yaşanan gerilimler nedeniyle askeri kaynaklarını Suriye’den Lübnan sınırına kaydırmak zorunda kalması, rejimi desteksiz bıraktı. Bu durum, İsrail’in bölgedeki birincil endişesi olan İran’ın gücünü kırma hedefiyle örtüşüyordu.

İsrail medyası, Siyonist hükümetin kamuoyuna dönük inkârlarına rağmen, Esed rejiminin devrilmesini ve yerine Washington çizgisine bağlı bir yönetimin gelmesini açık bir memnuniyetle karşıladığını ortaya koydu. Epstein–Ehud Barak yazışmalarında yıllar önce tasarlanan “Esed’i devirme” girişimlerinin deşifre olması, bugün İsrail’in Suriye’nin güneyini fiilen yutma arzusunun uzun vadeli ve sistemli bir planın parçası olduğunu daha da berraklaştırdı. 

Bu tablo, farklı uluslararası güç merkezlerinin, görünürde çatışan çıkarlarına rağmen, Esad rejiminin sonlandırılması hedefinde nasıl dolaylı da olsa aynı hizaya geldiğini ortaya koydu.

Kaynak: Mira Haber 

Bir Cevap Yazın