20c85609smoke rising from the grand mosque mecca 1979

Mescid-i Haram baskını: Olayın seyri, operasyon ve tartışmalı iddialar

20 Kasım 1979 sabahı, Hac ibadetini yerine getirmek için dünyanın dört bir yanından gelen on binlerce Müslüman, Mekke’de Kâbe’nin de içinde bulunduğu Mescid-i Haram’da sabah namazı için toplanmıştı. Farklı kaynaklar, o sırada avluda yaklaşık 50 bin hacı adayı bulunduğunu aktarıyor. Bu kalabalığın içinde, 40 yaşındaki Cuheyman el Uteybi’nin liderliğinde hareket eden, sayıları 200 ile 500 arasında olduğu bildirilen silahlı bir grup da yer alıyordu.

110258277 8ef8e0dc a195 480f 9e33 cb78783413e3.jpg

Baskının başlaması ve Mehdi ilanı

19274a2ejuhayman alotaibi

Sabah namazının ardından Cuheyman el Uteybi ve adamları imamı kenara çekerek mikrofonu ele geçirdi. Avlunun ortasında bulunan ve dışarıdan bakıldığında cenaze tabutlarını andıran sandıkların kapakları açıldığında içlerinden tabanca ve tüfekler çıkarıldı, silahlar kısa sürede grup üyeleri arasında dağıtıldı.

Grup adına okunan bildiride, “Mehdi’nin ortaya çıktığı” ilan edildi ve adaletsizliklerle dolu dünyanın artık Mehdi’nin eliyle adil şekilde yönetileceği savunuldu. Uteybi’nin çevresinden Halid el Yami, çok sayıda Müslümanın Mehdi’yi rüyalarında gördüğünü, Mehdi’nin o gün aralarında bulunduğunu öne sürüyordu. Mehdi olarak ilan edilen kişinin, genç din adamı Muhammed Abdullah el Kahtani olduğu duyuruldu.

Ses kayıtlarına ve tanıklıklara göre, Cuheyman el Uteybi konuşma sırasında zaman zaman sözü keserek adamlarına Kâbe’nin kapılarının kapatılması ve minarelerde keskin nişancı mevzilerinin alınması yönünde talimatlar verdi. Kısa sürede Mescid-i Haram’ın kapıları kapandı, içeridekilerin bir bölümü rehin konumuna düştü, çevreyle bağlantı büyük ölçüde kesildi.

Bazı kaynaklar, o gün Mescid-i Haram’da yüzden fazla kişinin fiilen rehin alındığını ve baskının yaklaşık iki hafta sürdüğünü aktarıyor. Baskının gerekçeleri ve perde arkası ise Suudi makamlarca hiçbir zaman ayrıntılı biçimde resmî olarak açıklanmadı.

Hacıların tepkisi ve ortaya çıkan kargaşa

resized 4c30d 89eef846s0ebb1d63e2417eabc405c325842cb041cce88d45

Mescid-i Haram’da bulunan çok sayıda yabancı hacı, Arapça bilmedikleri için ilk anda ne olduğunu anlayamadı. Görgü tanıkları, İslam’ın en kutsal mekânında silahlı kişiler görmek ve silah sesleri duymanın, hacı adayları arasında büyük bir şaşkınlık ve panik oluşturduğunu aktarıyor. Birçok kişi açık kalan kapılara yönelerek dışarı çıkmaya çalıştı. Kısa süre içinde silahlı grup, Mescid-i Haram’ın fiili kontrolünü ele geçirdi ve bu durum, Suudi Kraliyet ailesinin otoritesine doğrudan meydan okuma olarak görüldü.

JSM hareketi ve Cuheyman el Uteybi

401dfc92grand mosque seizure insurgents1979

Silahlı grubun, Medine merkezli “el-Cemaa es-Selefiyye el-Muhtesibe” (JSM) adlı hareketin mensuplarından oluştuğu bildiriliyor. Hareket, Suudi Arabistan’da petrol gelirleriyle hızlanan modernleşme, tüketim kültürü ve toplumsal değişimin İslamî değerleri aşındırdığını savunuyordu. JSM üyeleri, ağırlıklı olarak Kur’an ve hadis dersleriyle, daha içe kapanık ve zühd ağırlıklı bir yaşam sürdürüyordu.

Cuheyman el Uteybi, yaklaşık 18 yıl boyunca Suudi kraliyet muhafız alayında görev yapmış, daha sonra devletin “şeriattan uzaklaştığını” savunarak görevinden ayrılmıştı. Onu tanıyan ilahiyat öğrencileri, Uteybi’yi karizmatik, sert ve takipçileri üzerinde güçlü etkisi olan bir isim olarak anlatıyor. Uteybi, risalelerinde Suudi Kraliyet ailesini ve onlara yakın din adamlarını eleştiriyor, devletin Batı tarzı modernleşme çizgisini reddediyordu.

Bu süreçte, İran’da 1979’da gerçekleşen İslam Devrimi de bölgedeki siyasal ve dinî tartışmaları derinleştirdi. Bazı analizlere göre, Cuheyman’ın amacı, kayınbiraderi Muhammed Abdullah el Kahtani’yi Kâbe’de “Mehdi” olarak ilan ederek, Suudi hanedanına karşı İran’dakine benzer bir isyan ve rejim değişikliği sürecini tetiklemekti.

Suudi yönetimin ilk tepkisi ve çatışmanın tırmanışı

Baskın sırasında Veliaht Prens Fahd’ın Tunus’ta Arap Birliği zirvesinde, Ulusal Muhafız birliklerinden sorumlu Prens Abdullah’ın ise Fas’ta olduğu, bu nedenle karar alma sürecinde gecikme yaşandığı belirtiliyor. Sağlık sorunları bulunan Kral Halid ve Savunma Bakanı Prens Sultan’ın devreye girdiği, ilk aşamada olayın boyutunun tam kavranamadığı ifade ediliyor.

Olay yerine önce sınırlı sayıda polis ekibi gönderildi. Ancak Mescid-i Haram yakınlarına ulaşan polis araçları silahlı grup tarafından açılan yoğun ateşe maruz kaldı. Bunun üzerine Ulusal Muhafız birlikleri ve düzenli ordudan birlikler devreye sokuldu, Mescid-i Haram çevresinde geniş bir güvenlik hattı oluşturuldu.

İçeride mahsur kalan görgü tanıkları, baskının ikinci gününden itibaren minarelere ve belirli noktalara topçu ateşi açıldığını, helikopter ve uçakların bölge üzerinde sürekli uçtuğunu aktarıyor. İsyancıların halı ve lastikleri yakarak yoğun duman bulutları oluşturdukları, sütunların arkasına saklanarak güvenlik güçlerine pusu kurdukları bildiriliyor. Günler süren çatışmalarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti; resmî makamlar ayrıntılı rakam vermese de, farklı tanıklıklarda ölü sayısı yüzlerle ifade ediliyor.

Suudi uleması tarafından yayımlanan bir fetvada, Mescid-i Haram’ın geri alınması için ordunun “gereken tüm araçları” kullanabileceği yönünde görüş verildi. Bu fetvayı kaleme alanlar arasında dönemin önde gelen âlimlerinden Abdülaziz bin Baz’ın da adının geçtiği rivayet ediliyor. Fetvanın ardından minarelere ve bazı giriş noktalarına tanksavar füzeleri ve ağır silahlar kullanıldı.

Su şebekesi, dehlizler ve operasyon hakkında iddialar

26ae04dakabe1nv7

Olay sırasında Mekke’nin su şebekesinin zaten yenilendiği ve şehrin birçok noktasına geniş çaplı borular döşendiği biliniyor. Bazı anlatılara göre, bu altyapı çalışması operasyonda güvenlik güçlerinin lehine kullanıldı; su hattı planlarının değiştirilerek boruların Kâbe’ye ve Harem-i Şerif’in altındaki dehlizlere kadar uzatıldığı, bu hatlardan içeri çok büyük miktarda su basıldığı öne sürülüyor.

Yine bu iddialara göre, tünellerde biriken suya elektrik verilerek içerideki isyancılar etkisiz hale getirilmeye çalışıldı ve antiterör timleri, suda yüzmeye başlayan cesetleri toplayarak alanı temizledi.

Bu ayrıntılar, resmî raporlarda ayrıntılı biçimde yer almasa da, bazı tanıklıklar ve popüler anlatılarda sıkça dile getiriliyor. Tarafsız kaynaklarda ise, baskının yeraltı tünellerindeki çatışmalar ve gaz kullanımıyla sonlandırıldığı vurgulanıyor.

Fransız özel birliklerinin rolü

110295243 commandos976.jpg

Suudi hükümeti, yeraltı tünellerindeki direnişi tek başına kırmakta zorlanınca, Fransa’dan teknik ve operasyonel destek talep etti. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing, yıllar sonra verdiği bir röportajda, yeni kurulan GIGN (Jandarma Özel Müdahale Grubu) biriminin gizli bir görevle Suudi Arabistan’a gönderildiğini doğruladı.

Planlama, Mekke’ye yakın Taif kentinde yapıldı. Hazırlanan plana göre, Mescid-i Haram çevresinde belirli aralıklarla açılan deliklerden yeraltı odalarına gaz pompalanacak, el bombaları kullanılarak gazın tünellerin farklı bölümlerine yayılması sağlanacak ve böylece isyancılar nefes alamaz hâle getirilip dışarı çıkmaya zorlanacaktı.

Bazı İslami çevrelerdeki anlatılarda, Fransız özel birliklerine Mekke’ye girmeden önce kâğıda yazılmış Kelime-i Şehadet’in okutulduğu, böylece “güya Müslüman sayılarak” Harem bölgesine sokuldukları anlatıldı. Bu ayrıntı da resmî açıklamalarda yer almayan, fakat sıkça tekrarlanan tartışmalı noktalardan biridir.

Teslimiyet, yargılamalar ve idamlar

public

Gaz kullanımı, cephane ve erzakın tükenmesiyle birlikte, tünellerdeki direniş iki gün içinde kırıldı. İsyancıların bir bölümü küçük odalarda toplanmış vaziyetteyken, tavandan atılan gaz bombaları ve yoğun baskı sonucu teslim olma kararı aldı. Önce Cuheyman el Uteybi, ardından diğer grup üyeleri güvenlik güçlerine teslim edildi.

Yakalanan isyancılar kısa sürede yargılandı. Resmî açıklamalara göre, aralarında Cuheyman el Uteybi’nin de bulunduğu 63 kişi Suudi Arabistan’ın sekiz ayrı ilinde idam edildi. Bazı kaynaklar, uygulanan cezanın, “yeryüzünde fesat çıkaranlara yönelik” klasik had cezası çerçevesinde, ellerin ve ayakların kesilmesiyle birlikte infaz edildiğini öne sürse de, bu ayrıntı resmî belgelerde açık biçimde yer almıyor.

Öte yandan, Suudi kaynaklarında, kararların Şer’î mahkemeler ve dönemin kadıları tarafından, ulemanın fetvalarına dayanılarak alındığı vurgulanıyor; bu çerçevede, Mekke Kadısı ve önde gelen âlimlerden Bin Baz’ın fetvasına atıf yapan gayriresmî anlatılar da bulunuyor.

Olayın ardından: Radikalleşme, muhafazakârlaşma ve uzun vadeli etkiler

1979 Mescid-i Haram baskını, hem Suudi Arabistan’ın iç dengeleri hem de İslam dünyasındaki radikal hareketler üzerinde uzun vadeli etkiler bıraktı. Olay, El Kaide’nin kurucusu Usame bin Ladin gibi isimleri de derinden etkileyen dönüm noktalarından biri olarak anılıyor. 

Bazı eski JSM mensupları ve gözlemciler, baskının ardından Suudi yönetiminin daha sert ve muhafazakâr bir çizgiye yöneldiğini, özellikle kadınların kamusal alandaki görünürlüğü, televizyon programları ve sosyal hayat üzerinde sıkı kısıtlamaların kalıcı hale getirildiğini savunuyor. Sık verilen örneklerden biri, baskın sonrasında Suudi televizyonlarında kadın sunucuların uzun yıllar boyunca ekranda görünmemesi.

Suudi yetkililer ise bu olayı, devlet otoritesine yönelik silahlı bir isyan ve ülkenin güvenliğini hedef alan ciddi bir tehdit olarak nitelendirdi. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, 2018’de verdiği bir röportajda, 1979 yılına kadar Suudi Arabistan’da “diğer Körfez ülkelerine benzer şekilde daha normal bir sosyal hayat” olduğunu, kadınların araba kullanabildiğini ve sinemaya gidilebildiğini ifade ederek, sonrasındaki sert muhafazakâr çizginin başlangıç noktası olarak bu baskına işaret etti.

Bugün, 1979 Mescid-i Haram baskını; baskının nedenleri, operasyonun yöntemi, yabancı birliklerin rolü ve sonrasındaki toplumsal dönüşüm hakkında farklı anlatıların ve tartışmalı iddiaların bir arada var olduğu, modern Suudi tarihinin en kritik ve en çok tartışılan olaylarından biri olarak hatırlanmaya devam ediyor.

Kaynak: Mira Haber

Bir Cevap Yazın