Makdisi açıklıyor: “Dışardan destek almak tekfire sebep midir?”

Makdisi açıklıyor: “Dışardan destek almak tekfire sebep midir?”

Şeyh Ebu Muhammed El Makdisi Suriye’deki Muhalif gruplar üzerinde etkili bir isim. Oğlunu Irak direnişinde yitirmiş olması ve kendisinin de bu direnişe destek verdiğinden dolayı hapsedilmesi, bununla da kalmayıp hapisten fetvalarına devam etmesi onu direnişciler arasında hatırı sayılır biri yaptı. Makdisi basına verdiği ropörtajlarla da dikkatleri üzerine çekmişti. Son olarak kendi sayfasında dış destek alan muhalif grupların durumu hakkında sorulan soru üzerine uzunca bir demeç yayınladı. İlginize sunuyoruz:

Soru: Şeyh öyle gözüküyor ki, dışardan yardım alma konusuna odaklanmışsınız. Hatta öyle ki, akideyi sulandıranlar size buğz ettiler ve sizi kötü göstermek için uğraştılar. Peki, tağuti sistemlerden yardım almanın tekfire sebep olduğunu veya tekfirin bir alameti olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Âlemlerin Rabbine hamd olsun ve nebilerin sonuncusuna salat selam olsun. Tağutların ve onların sistemlerinden sadece yardım almak tekfirin sebeplerinden bir sebep değildir. Yakinen bilinse de sadece bununla tekfir etmek caiz olmazken kesin olmamakla birlikte varlığını zannetmekle tekfir etmek evleviyetle caiz değildir. Bazılarının bu yardımın, desteklenenin destekleyenin sistemini benimsediğini gösterdiğine dair iddiası zandır. Zanla ve muhtemel olan tahminlerle tekfir etmekse caiz değildir. Özellikle rejim ve gruplar arasındaki çıkar çatışması beraberinde bazen yardım almalarına sebep olabilir. Destek alanların, minnet, ihtiyaç, korku ve rağbet altında kalması destekçilerle dostluk kurmalarını gerektirmez. Bizler Allah yolunda cihad ettiğini söyleyen ve kendisini cihad ehli görenlerin tağuti sistemlerden yardım almasına karşıyız. Çünkü alışıldığı üzere Allah’ın diniyle savaşan kâfir sistemler, Allah rızası için karşılıksız yardım etmezler. Aksine aldıklarına karşılık kesinlikle şartlar koyacaklardır. Destek alanlar inkâr etse de bu bedihi bir şeydir. Bu Allahu Teâlâ’nın şu ayetinden de bilinmektedir:

‘’Şüphe yok ki, inkâr edenler mallarını Allah yolundan alı koymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkâr edenler toplanıp cehenneme sürükleneceklerdir.’’(Enfal/36)

Yardımda bulunan tağutlar diğerleri gibi mücahitlere komplolar kurmak için ‘terörle mücadele’ konferansları düzenler ve bunlara iştirak ederler. Konferanslarının en önemli talimatları ve ittifaklarının en belirgin maddelerine ‘’terörü destekleyen kaynakları kurutmak’’ adını vermektedirler. Hatta onlar aldıkları bu kararları hapisteki mücahitlerin ailelerine baskı yapmak ve şehitlerin dul kadınlarına ve çocuklarına yardımları kesmek için tatbik ederler. Onlara yardım edenleri ve ihtiyaçlarını karşılayanları hapse atarlar. Bunlar bilinen şeylerdir. Bu olaylardan uzak olanlardan başkası bu hususta çekişmez. Peki, hal böyleyken, Allah’ın kanunlarını kayıtsız şartsız hükmettirmek için uğraşan bir mücahide mallarını fazlaca vermek hangi akla uyar! Terörle mücadele konferanslarına davet edilen devletlerin aldıkları kararlar veya imzaladıkları anlaşmalar buna izin verir mi?

Bilindiği gibi rejimler hayır toplulukları değillerdir. Onun için yardımı kabul eden gruplar ya destek aldığı sistem tarafından idare edilir ya da onların istekleri ve çıkarları doğrultusunda siyasetlerine etki eder ve yapılan bütün baskılara boyun eğerler. Her sistemin gerçekleştirmek için mallarını harcadıkları çıkarları vardır. Bir kuruşu dahi ancak çıkarları olduğu zaman harcarlar.

Buna göre sadece yardım almakla tekfir edilmez ya da tekfire sebep olmaz. Bilakis yardım alanın yapacaklarına göre olur. Eğer yardım alan, yardım eden tağutları dost edinir, onlara arka çıkar ve Müslümanlara karşı onlara destek verirse işte bu tekfirin sebeplerindendir. Onu buna sevk eden de bazen bu yardım veya başka bir şey olur. Bu destek veya başka bir şey sebebiyle onları dost edinir, onların yönlendirdiği şekilde hareket eder ve demokratik laik bir devletin ikamesi için onlarla ittifak etmesi de aynı böyledir.

Tekfirin delillerine göre tekfirin açık ve sarih olan sebeplere bağlanması gerekir. Şüpheci yaklaşımla ve ihtimaller üzerine değil. Bazılarının mazeret diye ileri sürdükleri ihtiyaç, makbul bir özür değildir. Bunun delili; bugün Şam sahasındaki en güçlü gruplar dışardan yardım almamaktadırlar ki Allah da onların cihadlarını mübarek kılmıştır. Bazılarının ise, yardım alan çoğu gruplara oranla karşı konulmaz güçleri olmuştur. Buna göre kulları tağutların boyunduruğundan kurtarmak için cihad eden kişiye düşen görev; tam ya da cihadını, menhecini ve siyasetini etkileyecek şekilde nisbi bir boyun eğmeyle bile olsa hiçbirine boyun eğmemesidir. İşte bunun için tağutun maslahatı veya dostlarından büyük devletlerin maslahatı olmaksızın mali yardım ve destek vermesi mümkün değildir.

Taliban ve Şeyh Usame Bin Ladin’in (Allah Şehadetini kabul etsin) bazı sistemlerden yardım aldıklarını öne sürerek kargaşa çıkaranların bu dayanağı, buna cevaz verecek ya da mubah kılacak şerî bir delil değildir. İnsanların en hayırlılarından olan sahabe ve tabiinin fiilleri helal ve haram belirlemede müstakil şeri bir delil değilken onlardan sonra gelenlerin –salih veya mücahid olsalar da- evleviyetle değildir. Tabi ki bu, doğrudan veya dolaylı bir şekilde otoriter rejimlerden gerçekten destek aldıklarını kabul edersek böyledir. Aksine onlara yakın bir müdafinin zikrettiğine göre, kaynakların Şeyh Usame’nin ve malıyla cihad eden Müslümanlardan olduğu, rejimlerden değil. İster böyle olsun, ister de ortalığı karıştırmaya çalışanın ve söylediğimize itiraz edenin dediği gibi olsun, ne bu şekilde düşmanlıklar biter, ne de sorunlara böyle çarpık bir şekilde cevap verilir.

Şeyhul İslam İbn Teymiyye şöyle söylemiştir: ’’Onların yegane üstünlüğü itiraza, karalamada ve mücadelede iktidar sahibi olmalarıdır. Bilindiği gibi itiraz ve karalama ilim olmadığı gibi faydası da yoktur. Bunu yapanı en iyi durumu, avamın konumunda olmasıdır. İlim, soruyu cevaplamadadır. Bu sebeple onların delillerinin büyük çoğunluğunu aşağı yukarı birbiri ile aynı seviyededir. Çünkü her biri diğerinin delilini ayıplar.” (Mecmuu’l Fetava3/22)

Bu soruya cevabım budur.

Salat ve Selam Nebimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’e, âline, ashabına ve hepimizin üzerine olsun. 

Ebu Muhammed el-Makdisi