Türkiye’de sabahın ilk saatlerinde bir kez daha evlerin kapıları kırıldı, insanlar sevdiklerinin gözleri önünde gözaltına alındı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın duyurusuna göre, 17 ilde “IŞİD mensubu oldukları” iddiasıyla 89 kişi yakalandı.
Antalya’dan Batman’a, İstanbul’dan Şanlıurfa’ya uzanan bu geniş çaplı operasyonlar, kamuoyunda IŞİD bahanesiyle yürütülen kitlesel baskıların yeni bir halkası olarak değerlendiriliyor. Gözaltına alınan kişilerin büyük kısmının, idari bir delile dayanmadan, yalnızca şüphe üzerine hedef alındığı öne sürülüyor.
Herhangi bir somut eylem ya da suç isnadı belirtilmeden yapılan bu gözaltılar, “örgütle bağlantılı” etiketiyle insanların özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı karanlık bir uygulamaya dönüşmüş durumda. Avukatlar, soruşturmalarda delil yerine zan üzerinden işlem yapıldığını, kişilerin aylarca iddianame bile hazırlanmadan cezaevinde tutulduğunu hatırlatıyor.
Güç gösterisi mi, adalet mi?
Bakan Yerlikaya’nın “birlik, beraberlik ve dayanışma” açıklaması ise çelişkilerle dolu. Zira gerçek bir toplumsal dayanışma, toplumun belirli kesimlerini hedef tahtasına oturtarak değil; hukuk, şeffaflık ve adaletle inşa edilir. Polis teşkilatının “güç gösterisi” olarak nitelendirilen bu operasyonların, halkın güvenliğini sağlamak bir yana, korku ve öfke iklimini derinleştirdiği ortada.
Suçluluk Değil, Şüphelilik Üzerine Kurulu Sistem
Gözaltına alınan 89 kişinin isimleri, fotoğrafları ve yaşamları şu an toplum önünde “potansiyel terörist” olarak yaftalanıyor. Oysa Anayasa, herkesin suçluluğu ispat edilene kadar masum sayılacağını açıkça belirtiyor. Fakat bu hak, baskınların gölgesinde bir kez daha çiğnendi.
Kaynak: Mira Haber
Allah’ın laneti zalimlerin ve onları destekleyenlerin üzerine olsun.