Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin işgal başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama kararı vermesi, İsrail’in dünyadaki imajı ve uluslararası meşruiyeti açısından bir dönüm noktası teşkil ediyor.
UCM’nin tutuklama kararları İsrail toplumunda ve siyasi yapıda şok etkisine sebep oldu.
Siyonist politikacılar karara meydan okurcasına tepki gösterdi, Netanyahu ve sağ kanat UCM’yi antisemitizmle suçladı.
Merkez sol da mahkemenin kararının kabul edilemez, adaletsiz olduğunu ve hiçbir hukuki dayanağının olmadığını, zira İsrail ile Hamas’ı savaş sırasında suç işleme konusunda eşit konuma getirdiğini iddia etti.
Bu tepkiler, İsrail’in Gazze’de işlediği insanlık suçlarının farkında olmadığının ispatıdır.
İsrail’de ordunun Gazze’de işlediği suçları tanıyan çok küçük bir azınlığa karşın, genel olarak İsrail halkı tamamen inkar halindedir. Siyonistlerin ekserisi, Hamas’ın terör suçu işlediğine, İsrail’in ise yalnızca kendini savunma hakkını kullandığına inanıyor.
Pek çok Yahudi’nin gözünde İsrail, masum Filistinlileri sebepsiz yere öldürmüyor, Gazze’de ölenlerin tamamı Hamas üyesi. Ve eğer bir Gazze’de kıtlık varsa (!), bunun nedeni Hamas’ın insani yardımları çalmasıdır. Bu söylem, İsrail ordusu ve diğer resmi kanallar tarafından tekrar tekrar dile getiriliyor.
UCM’nin tutuklama kararı
Bu karar elbette bekleniyordu, ancak İsrail’deki durum biraz daha karmaşık. Başbakan ve eski savunma bakanına yönelik tutuklama emri konusu, İsrail’in uluslararası toplum ve uluslararası hukukla ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasıdır.
İsrail’in UCM’ye saldırısı, ülkeyi uluslararası hukukun karşısında, uluslararası hukuku ve tüm kurumlarını baltalamaya çalışan bir terör devleti haline getirdi.
İş UCM ile bitmiyor. Uluslararası Adalet Divanı şu anda Güney Afrika’nın İsrail’i soykırımla suçlayan davasını inceliyor.
İki kurum ve iki hukuki süreç arasında doğrudan bir bağlantı bulunmamakla birlikte, UCM’nin tutuklama kararının, soykırım konusunda Uluslararası Adalet Divanı’ndaki müzakereleri de etkileyeceğini düşünmek makul görünmektedir .
Tutuklama kararları bizzat Netanyahu ve Gallant hakkında çıkarılmış olsa da, büyük ölçüde İsrail’in bir devlet olarak savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediğini göstermektedir.
Netanyahu ve Gallant bu iddia edilen suçları tek başlarına işlemediler, tüm ordu ve devlet aygıtı işin içindeydi.
Kısa vadede UCM kararının, tümen komutanları ve tugay komutanları gibi orta ve üst rütbeli İsrailli komutanları caydırabileceği düşünülüyor.
Örneğin, üst düzey İsrail askeri yetkilileri, ordunun Ekim ayı başında başlattığı askeri operasyondan sonra insani yardımın Kuzey Gazze’ye girmesini engelleyeceklerini açıkça söylediler. Ayrıca, bu operasyonun amacının kalan nüfusu Netzarim koridorunun güneyine sürmek olduğunu da saklamadılar.
Tutuklama kararının ardından, herhangi bir Siyonist subayın böyle açıklamalar yapmadan önce iki kere düşüneceği, bir sonraki Avrupa seyahatinde tutuklanmaktan çekineceği düşünülüyor. Yine herhangi bir askerin UCM’ye göre insanlığa karşı bir suç olan açlığa yol açabilecek emirleri uygulamaktan kaçınması bekleniyor.
‘Gri ret’
İsrail’in suç işlediğine inanan küçük bir sol azınlık dışında, merkez soldaki daha geniş bir Yahudi grubu, şimdiye kadar savaşı desteklemelerine rağmen, İsrail’in Gazze’deki eylemleri konusunda şüphe duymaya başlıyor.
Son olarak, liberal merkez sol görüşlü akademisyen Tomer Persico ve Ulusal Güvenlik Konseyi eski başkan yardımcısı Eran Etzion, yedek askerlere Gazze’nin kuzeyindeki etnik temizlik ve imha savaşında görev almayı reddetmeleri çağrısında bulundu.
Ana akım medya bu tür seslere yer vermediği için Yahudilerin yüzde kaçının bu şekilde düşündüğü bilinmiyor, ancak bu kişilerin Yahudi nüfusunun yüzde 10 veya 15’ini oluşturduğu düşünülüyor.
UCM’nin kararının bu görüşlere İsrail’de meşruiyet kazandıracağı ve bu görüşlere sahip olanların şunu söyleyeceği bekleniyor: “Dünya bizim hakkımızda böyle düşünüyor.”
7 Ekim’in hemen ardından savaşa çağrılanların hepsi orduya koşa koşa katılırken, bugün bu oran yüzde 65’e geriledi. Bu “gri ret” genellikle ahlaki sebeplerden kaynaklanmıyor. Çoğunlukla ekonomik veya ailevi sorunlarla ilgili. Ancak bu tür retlerin UCM kararının ardından artması bekleniyor.
Parya devleti
Uzun vadede ve daha anlamlı bir şekilde, UCM’nin emirleri İsrail’i uluslararası toplumdan çok keskin bir şekilde koparıyor.
Bunlar artık sadece Londra’daki veya Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kampüslerdeki savaşa karşı kitlesel gösteriler değil. Bu, batı dünyasının ezici çoğunluğu tarafından kabul edilen bir mahkeme kararıdır. Bu emirlerle İsrail, uluslararası toplumdan giderek daha fazla soyutlanıyor.
Trump yönetiminin UCM’ye karşı saldırgan bir tutum takınması ve etkisi garanti olmayan bu Amerikan tepkisi (Trump, bir önceki döneminde ICC’ye yaptırım uygulamış ve mahkeme üzerinde pek bir etki yaratmamıştı) temel gerçeği değiştirmiyor: İsrail hızla dışlanmış bir devlet haline geliyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Başbakan Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama kararı vermesi, İsrail’in imajı ve uluslararası meşruiyeti açısından bir dönüm noktası teşkil ediyor.