Birliğin ardındaki gerçek
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), 1949’da kurulurken dünya kamuoyuna şu sözlerle tanıtıldı: “Demokratik ülkeleri korumak ve barışı muhafaza etmek için savunma paktı…”
Ancak tarih boyunca bu sözlerin arkasında bırakılan izler, NATO’nun gerçek amacının “barış” değil, Batı’nın çıkarlarını korumak ve özellikle Müslüman coğrafyayı kontrol altında tutmak olduğunu açıkça göstermiştir.
Bugün ise NATO, yalnızca bir savunma örgütü değil; ekonomik baskıların, istihbarat oyunlarının ve kanlı müdahalelerin organizatörü hâline gelmiştir. Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan Suriye’ye kadar dökülen her damla kanda NATO’nun izi vardır.
Tarihsel kökenler ve yapısal sorunlar
Kuruluş Amacı: Komünizmle Mücadele mi, Yeni Bir Sömürge Sistemi mi?
NATO’nun kuruluşu Sovyetler’e karşı gibi gösterilse de asıl hedef “Batı’nın ideolojik ve ekonomik üstünlüğünü” korumaktı. Kurucu üyeler İngiltere, Fransa ve ABD gibi sömürgeci güçlerdi. Bu devletler, yeni dönemde artık klasik işgaller yerine “müttefiklik” üzerinden yeni kontrol mekanizmaları kurdular.
Karar Mekanizması: Demokrasi mi, Amerikan Tekeli mi?
NATO’da kararlar “oy birliğiyle” alınır gibi gösterilir. Ancak pratikte her şey Amerika’nın çıkarları doğrultusunda şekillenir. Diğer üyeler ya bu kararları sorgusuz kabul eder ya da siyasi ve ekonomik baskılara maruz kalır.
Müslüman coğrafyada nato’nun kara sayfaları
1. Afganistan (2001–2021): İslami Direnişe Karşı NATO Operasyonu
11 Eylül saldırılarını bahane eden ABD, NATO’yu devreye sokarak Afganistan’ı işgal etti. On binlerce sivilin hayatına mal olan bu süreçte Batı medyası “kadın hakları”, “demokrasi” gibi söylemlerle halkı kandırdı. Oysa asıl hedef, İslamî bir yönetim ihtimalini bastırmak ve bölgeyi Amerikan üsleriyle doldurmaktı.
2. Irak (Dolaylı Destek): Kitle İmha Yalanına Sessiz Onay
Irak işgali doğrudan NATO operasyonu olmasa da üye ülkeler silah, istihbarat ve lojistik desteğiyle bu katliamın ortağı oldular. Bir milyondan fazla sivil hayatını kaybetti, bölge kaosa sürüklendi. Saddam sonrası ortaya çıkan kaotik düzende NATO’nun “istikrar getirme” bahanesiyle yaptığı hamleler, ümmeti zayıflatmanın başka bir yoluydu.
3. Libya (2011): Kaddafi’nin Linç Edilmesiyle Sonuçlanan “Koruma” Operasyonu
Birleşmiş Milletler’in 1973 sayılı kararıyla “sivilleri koruma” bahanesiyle başlatılan NATO bombardımanları Libya’yı paramparça etti. Sonuç ne oldu? Kabile savaşları, iç savaş, Batı’ya bağımlı yönetimler… Kaddafi her ne kadar sorunlu bir lider olsa da onun yerine gelen kaos, NATO’nun derdiyle “korumak” olmadığını gösterdi.
4. Suriye: Dolaylı Müdahale ve Türkiye’nin Kullanılması
Suriye krizinde NATO açıkça sahaya inmemiştir ancak Türkiye gibi üyeler üzerinden dolaylı operasyonlar yürütmüştür. Muhalif grupların silahlandırılması, istihbarat savaşları, hava sahası ihlalleri, tümü NATO eliyle kontrol edilmiştir. Bugün Suriye’de yaşanan insanlık dramında NATO’nun eli kanlıdır.
NATO ve Türkiye
Türkiye 1952’de NATO’ya girdi. Kore’de kan dökerek kapısından girdiği bu örgüt, Türkiye’yi hiçbir zaman eşit ortak olarak görmedi. NATO, Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarını değil, Batı’nın Ortadoğu stratejisini dikkate aldı.
15 Temmuz sürecinde NATO ülkelerinin sergilediği ikircikli tutum, Türkiye’nin asıl değerini gözler önüne serdi.
İsveç’in ve Finlandiya’nın üyelik süreçlerinde Türkiye’nin talepleri dikkate bile alınmadı.
En önemlisi, NATO silahlarının büyük kısmı PKK/YPG gibi terör gruplarının eline dolaylı yollarla geçti.
NATO, Batı’nın sömürgeci ruhunu güncellenmiş bir sistemle sürdüren bir yapıdır. Her ne kadar ortaklık ve güvenlik vaat etse de, Müslümanlar için bu örgüt, bir işgal, baskı ve zayıflatma mekanizmasıdır. NATO, İslam Birliği’nin kurulmasını engelleyen, ümmeti kendi içine kapatan bir duvar gibi çalışmaktadır. Bugün ümmetin evlatları Suriye’de, Libya’da, Gazze’de, Yemen’de kan dökerken; NATO, zalimlerin tarafında saf tutmuştur.
Kaynak: Mira Haber
Mira Haber – Ortadoğu Bağımsız Muhabir Ajansı Tarafsız değiliz. Ancak Mirahaber'de sadece gerçekleri okursunuz.