Takvimler 15 Mayıs 1948 tarihini gösterdiğinde, Ortadoğu sadece işgalci bir devletin kuruluşuna değil, aynı zamanda bir halkın kendi toprakları içinde vatansız bırakılmasına tanıklık etti
İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesinin hemen ardından başlayan şiddetli çatışmalar, yüz binlerce Filistinli için evlerinden koparıldıkları, hayatta kalmak için yollara düştükleri felaket dolu bir dönemin başlangıcıydı. Bugün bu olay, Arapça’da “Büyük Felaket” anlamına gelen Nekbe olarak anılıyor.
II. Dünya Savaşı’nda yaşanan Holokost, milyonlarca Yahudi’nin Naziler tarafından sistematik şekilde yok edilmesiyle insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluşturdu. Ancak bu büyük trajediden kurtulan binlerce Yahudi’nin, savaş sonrası Batılı güçlerin desteğiyle Filistin topraklarına yerleştirilmesi, bambaşka ve yepyeni bir adaletsizliğin kapısını araladı.
Sadece birkaç ay içinde 900 binden fazla Filistinli, doğdukları topraklardan sürüldü. Yaklaşık 670 köy yerle bir edildi, haritalardan silindi. Siyonist paramiliter grupların uyguladığı sistematik şiddet, sivilleri hedef alan saldırılarla birleşince, göç dalgası sınır ötesine taştı.
Geri dönüş umudunun simgesi: Anahtar
Hayatta kalabilenler bugünkü Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Ürdün ve Suriye gibi bölgelere sığındı. Ancak bu yeni adresler, çoğu zaman geçici sığınaklar değil, kalıcı mülteci kampları haline geldi.
Bugün, aradan geçen 77 yıla rağmen yaklaşık 10 milyon Filistinli hâlâ mülteci statüsünde. 1948’de başlayan zorunlu göç süreci sadece fiziksel bir yer değiştirme değil, bir halkın belleğine kazınan kolektif bir travmanın da adı oldu.
Birçok Filistinli için hâlâ en değerli eşya, evlerinden ayrılırken yanlarına aldıkları kapı anahtarları. Bu anahtarlar, 1948’de Siyonistler tarafından işgal edilen evlerine geri dönmeyi umut eden Filistinlilerin bir sembolü olarak biliniyor.

Bu sürgünün ardından, Filistinliler sadece topraklarını değil, vatandaşlık haklarını, toplumsal statülerini ve çoğu zaman da yaşamlarını kaybetti. Lübnan’da yıllarca ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüler; Ürdün’de 1970’te yaşanan “Kara Eylül” olaylarında, Kral Hüseyin’in emriyle başlatılan askerî operasyonlarda en az 25 bin Filistinli hayatını kaybetti.
Yıllar sonra Suriye’de de benzer bir dram yaşandı. 2013’ten itibaren Esed rejiminin mülteci kamplarına düzenlediği saldırılarda, özellikle Yermük kampında olmak üzere, en az 4 bin Filistinli daha hayatını kaybetti. Katliamdan kurtulmak için diğer Arap ülkelerine sığınanların oralarda yeni bir felakete kurban gitmesi, Nekbe’nin sadece geçmişte kalmadığını; günümüzde de sürdüğünü gösteriyor.
Bugün, Filistinlilerin sürgün hayatı 61 farklı mülteci kampında devam ediyor. Bu kamplar, zamanla büyüyerek küçük şehirler halini aldı. Gazze’de 8, Batı Şeria’da 10, Lübnan’da 12, Ürdün’de 10 ve Suriye’de 12 kamp bulunuyor.
Günümüzde ise bu Nekbe’nin yerini Gazze katliamı almış durumda. Nitekim İsrail, insanları evlerinden ederek büyük küçük demeden bir soykırıma tabi tutuyor. Eskiden olduğu gibi çevre Arap ülkeleri ise bu durumu izlemekle yetiniyor.
Kaynak: Mira Haber