İsrail uzun süredir Filistinlileri her türlü yöntemle insanlıktan çıkarmaya çalışan ırkçı ve faşist bir devlettir. Bu gerçeğin en son çarpıcı örneği, İsrail askerlerinin kötü şöhretli Sde Teiman askeri hapishanesinde bir Filistinli tutukluya karşı işlediği toplu tecavüz suçu oldu. Ancak İsrail hükümetini sarsan şey, korkunç saldırının kendisi değil, o saldırıyı belgeleyen görüntülerin medyaya sızdırılmış olmasıydı.
Geçtiğimiz hafta boyunca İsrail hükümeti ve askeri teşkilatı, sızdırılan videonun arkasında İsrail ordusunun en üst düzey askeri savcısı Tümgeneral Yifat Tomer-Yerushalmi’nin olduğunu öne sürerek onu hedef aldı. Nihayetinde Cuma günü, birçok İsrailli siyasetçinin baskısı sonucu Tomer-Yerushalmi istifaya zorlandı. Önümüzdeki günlerde sorgulanması bekleniyor.
Başbakan Binyamin Netanyahu, sızıntının “İsrail’in imajına zarar verdiğini” söyleyerek bunu ülkeye yönelik en ağır halkla ilişkiler saldırısı olarak nitelendirdi.
Bu tablo, İsrail’in öfkesinin suçun kendisinden değil, suçun ifşa edilmesinden kaynaklandığını açıkça gösteriyor. Rejim, failleri yargılamak için dürüst veya güvenilir bir soruşturma yürütmek yerine, bütün enerjisini görüntülerin nasıl sızdığına yöneltti.
Sızdırılan video, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırımın ortasında, Ağustos 2024’te çekilmişti. Görüntülerde, İsrail askerlerinin gözleri bağlı bir Filistinli tutukluyu zorla götürerek, tecavüzü gizlemek için etrafını kalkanlarla çevirdiği görülüyor. Bu olay, özellikle Gazze’den tutuklanan Filistinlilere yönelik sistematik işkence, kötü muamele ve tıbbi ihmali yeniden gündeme taşıdı. Ekim 2023’ten bu yana İsrail hapishanelerinde bu tür muameleler nedeniyle 80’den fazla Filistinli tutuklu öldü.
Videonun sızmasının ardından İsrail, göstermelik biçimde bir “soruşturma” başlatacağını ve bazı askerleri gözaltına alacağını açıkladı. Ancak bu hamle, her zamanki gibi, uluslararası tepkiyi yatıştırmaya dönük sahte bir manevraydı.
Gerçekte bugüne kadar tek bir İsrailli asker veya yerleşimci, Filistinlilere karşı işlediği suçlardan dolayı gerçek bir cezayla karşılaşmadı. Bu olaylar, İsrail’deki şiddet ve istismarların sistematik olduğunu ve çoğu zaman üst düzey liderler tarafından teşvik edildiğini bir kez daha ortaya koyuyor.
İsrail’in sözde “adalet sistemi” uzun zamandır bir aldatma aracıdır; dünyaya hukuk işliyormuş izlenimi vermek için kullanılan bir vitrin. Gerçekte ise bu sistem, işgali ve işgalcileri korumak için vardır.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, El Cezire muhabiri Şirin Ebu Akleh’in öldürülmesidir. 11 Mayıs 2022’de Batı Şeria’nın Cenin kentinde bir İsrail saldırısını takip ederken vurularak öldürüldü. Uluslararası baskılar sonucu İsrail, olayı “kaza” olarak nitelendiren bir iç soruşturma yaptı ve hiçbir cezai işlem uygulanmadı.
Oysa birçok bağımsız gazetecilik incelemesi, Ebu Akleh’in bilinçli olarak hedef alındığını doğruluyordu. Üstelik üzerinde açıkça “Press” ibaresi taşıyordu.
Bir diğer örnek, Eylül 2024’te Nablus yakınlarında İsrail yerleşimlerine karşı barışçıl bir protestoya katıldığı sırada başından vurularak öldürülen Türk asıllı Amerikalı aktivist Ayşenur Ezgi Eygi’nin vakasıdır. İsrail ordusu ateşin “muhtemelen kendi güçlerinden” geldiğini kabul etti; ancak olayı “dolaylı ve kasıtsız” olarak nitelendirip yine kimseyi sorumlu tutmadı.
Bu ve benzeri vakalar, İsrail’in yürüttüğü sözde “soruşturmaların”, yalnızca uluslararası kamuoyunu aldatmak için tasarlanmış sahte uygulamalar olduğunu gösteriyor.
Gerçekte, İsrail yargısı işgali sürdürmek ve işgalcileri korumak için tamamen siyasi bir araç haline gelmiş durumda.
Sde Teiman’daki toplu tecavüz ve sızdırılan video etrafındaki tartışmalar, İsrail sisteminin —özellikle de yargısının— ahlaki iflasının bir başka kanıtıdır.
Burada suçun kendisi değil, suçun ifşa edilmesi cezalandırılıyor. Rejimin önceliği adalet, insanlık veya hesap verebilirlik değil; imajını korumak ve askerlerini, suç işleseler bile, koruma altına almak.
İsrail için asıl “suç”, tecavüzün işlenmesi değil, bu vahşetin gizli kalmaması.
Filistinliler onlarca yıldır, uluslararası sessizlikle örtbas edilen bir İsrail vahşeti zincirine maruz kalıyor. Bu döngünün merkezinde, Batılı devletlerin suç ortaklığı ve uluslararası toplumun utanç verici eylemsizliği var.
ABD yönetimi, özellikle BM Güvenlik Konseyi gibi platformlarda İsrail’e diplomatik kalkan oluşturmak için veto hakkını Ekim 2023’ten bu yana en az üç kez kullandı. Bu, açık bir mesaj niteliğinde:
“İsrail ne yaparsa yapsın, sonuçsuz kalacak.”
Sde Teiman sızıntısı nedeniyle İsrail’de patlak veren öfke, rejimin en büyük korkusunu ortaya koydu; gerçeğin ifşası.
İsrail, dünyanın propaganda perdesini aşıp işgalin çıplak, sansürsüz gerçeğini görmesinden korkuyor. Bu çarpık sistemde “kötü adam”, toplu tecavüzü işleyen askerler değil; o gerçeği dünyaya duyurduğu iddia edilen Yifat Tomer-Yerushalmi.
Filistinli kurban için adalet mi? İsrail’in taraflı, çıkarcı ve suç ortaklığına dayalı yargı düzeninde böyle bir kavram yok.
Ahmed Asmar / MEMO
Mira Haber – Ortadoğu Bağımsız Muhabir Ajansı Tarafsız değiliz. Ancak Mirahaber'de sadece gerçekleri okursunuz.