Kazakistan Cumhurbaşkanı Kassym-Jomart Tokayev 30 Aralık 2025’te imzaladığı yeni yasa ile ülkede medya, internet ve kamuya açık alanlarda LGBT ve pedofili propagandasının resmi olarak yasaklandığını ilan etti. Bu düzenleme parlamento tarafından kabul edildikten sonra yürürlüğe girdi ve artık resmen uygulanacak.
Yeni yasayla birlikte LGBT ve pedofili içeren sapkın içerikler “yasal olmayan içerik” kapsamında tanımlanarak, basın ve yayın organları, telekomünikasyon ağları ile çevrim içi platformlarda bu tür materyallerin yayınlanması ve dağıtılması engellenecek. Yetkililer bu adımı toplumun manevi değerlerini korumak ve özellikle çocukların sağlığını ve ahlaki gelişimini zararlı etkilerden uzak tutmak amacıyla attıklarını belirtti.
Yasa kapsamında ilk ihlaller için idari para cezaları uygulanacak; tekrarı halinde daha yüksek cezalar veya idari gözaltı yaptırımları söz konusu olacak. Buna göre ilk suçta yaklaşık 78 640 tenge (157 $ civarında) para cezası verilebilecek; tekrarı halinde ceza artacak veya 10 güne kadar idari tutuklama uygulanabilecek.
Parlamento’da tartışılan metinde eşcinselliğe sahip olmak suç sayılmasa da, “propaganda” olarak nitelendirilen her türlü görünürlük ve ifade faaliyeti kapsam altına alınarak sınırlandırılıyor. Muhalefet ve uluslararası insan hakları örgütleri bu tür düzenlemelerin ifade özgürlüğünü aşındıracağını ve uluslararası sözleşmelerle bağdaşmadığını belirterek eleştirilerde bulundu.
Türkiye’de durum ne?
Peki Kazakistan gibi İslam’a savaş açmış, seküler anlayışı olan bir yönetimin LGBT konusunda tavrı buyken kendisini “milli ve muhafazakar” olarak tanımlayan hükümete sahip Türkiye’de durum ne?
23 yıllık AK Parti iktidarında;
– LGBT Öğrenci Derneği kuruldu. (2007)
– İstanbul’da 170 yataklı ilk LGBT Oteli açıldı. (2007)
– 6251 sayılı LGBT Yasası çıkarıldı. (2011)
– Cinsiyet değiştirme ameliyatlarının masrafı SGK güvencesine alındı. (2013)
– Müslüman Eşcinseller Derneği (MEŞCİD) kuruldu. (2013)
– 22 yeni LGBT Derneği resmiyet kazandı. (2015)
AK Parti iktidarı, bugün yüksek sesle karşı çıktığı LGBT alanının zeminini yıllar önce bizzat kendi politikalarıyla oluşturdu. Dernekleşmeden sokak eylemlerine, eğitim projelerinden kamusal görünürlüğe kadar atılan adımlar “zorunluluk” değil, dönemin tercihiydi. AB tarafından kabul görme, Batı’dan takdir toplama ve “ılımlı model” söylemi uğruna, toplumun inanç ve ahlak kodları görmezden gelindi; bu süreçte kültürel alanda ciddi bir aşınma yaşandı.

Daha vahimi, bu geçmişle yüzleşmeye dayalı samimi bir özeleştirinin hâlâ yapılmaması. Dün açılan kapılar bugün inkâr ediliyor, sorumluluk muğlak biçimde “dış mihraklara” havale ediliyor. Oysa yakın tarihte izlenen politikalar ortada.

Bugün LGBT propagandası sinemadan reklamlara ve dijital oyunlara, çocukların emanet edildiği kreşlerden gündelik tüketim ürünlerine kadar pek çok alanda karşımıza çıkıyorsa, bu tesadüf değil; yıllar içinde verilen idari ve hukuki alanın doğal sonucudur. Birçok marka her sezon bu temaları pazarlama stratejisine eklerken, “sanat” adı altında sunulan içeriklerin sınırı da fiilen ortadan kalkmıştır. Yurt dışından fonlanan bu yapılar, üniversitelerde düzenlenen aile temalı etkinlikleri provoke edecek kadar cesaret bulabiliyor.

Bu tablo karşısında Kazakistan gibi pek çok ülke genç neslini korumaya dönük somut tedbirler alırken, Türkiye’nin “aile yılı” ilan edip kürsülerden sert söylemlerle yetinmesi, göstermelik bir tutum izlenimi veriyor. Bu sapkın akıma yıllar boyu alan açılmasının ardından nihayet 11. Yargı paketiyle gündeme gelen bazı düzenlemelerin ise ne kadar etkili olacağı tartışmalı.
Ana muhalefetin yaklaşımı ise tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Mevcut uygulamaları dahi yetersiz bulan bu çizgi, seçim vaatlerine “LGBT bireylere daha fazla hak” başlığını ekleyerek meseleyi daha ileri taşımayı hedefliyor. Bu durum, toplumun değerleriyle bağın ne ölçüde koptuğunu gösteren ayrı bir göstergedir.
Kaynak: Mira Haber
Mira Haber – Ortadoğu Bağımsız Muhabir Ajansı Tarafsız değiliz. Ancak Mirahaber'de sadece gerçekleri okursunuz.