12 yıl sonra: Doğu Guta katliamı ve kimyasal saldırının hafızası
Suriye iç savaşının en karanlık sayfalarından biri olan Doğu Guta kimyasal saldırısının üzerinden tam 12 yıl geçti. 21 Ağustos 2013 sabahında, Şam’ın doğusundaki Duma, Zemelka ve Arbin gibi yerleşimlere sarin gazı yüklü roketler fırlatılarak yapılan korkunç saldırıda 1500’den fazla sivil –çoğu kadın ve çocuk– boğularak can verdi, 5900’den fazlası ağır şekilde zehirlendi.

Kullanılan sarin gazı, sinir sistemini saniyeler içinde felç ediyordu. Çocukların ağızlarından köpükler gelerek yere yığıldığı, annelerin yavrularını kucaklarında kaybettiği, insanların hastanelere ulaştırılamadan boğulduğu o gece, hafızalardan asla silinmedi. Sadece üç saat içinde hastanelere 3600’den fazla hasta getirildi, bunlardan 355’i kurtarılamadı.

Direnişin Kalesi ve Rejimin Kuşatması
Doğu Guta, 2011’deki halk ayaklanmasının ilk günlerinden itibaren Şam çevresindeki en büyük muhalefet merkezi oldu. Esed rejimi, protestolara tutuklamalar, infazlar ve zorla sürgünlerle karşılık verdi. Bunun üzerine siviller ve firar eden askerler, sivil halkı ve bölgeyi savunmak için silahlı direniş grupları kurdu.
2013’e gelindiğinde Doğu Guta, muhalefetin en güçlü kalesine dönüşmüştü. Esed rejimi burayı tam abluka altına aldı, insani yardımı kesti, açlıkla teslim alma taktiğine başvurdu. Yıllar süren kuşatma boyunca binlerce çocuk yetersiz beslenmeden öldü, hastaneler ilaçsız kaldı.
2018’de rejim, Rusya’nın desteğini arkasına alarak yoğun hava bombardımanıyla bölgeyi düşürdü. BM raporlarına göre yaklaşık 50.000 sivil zorla tahliye edilerek İdlib ve Halep’e gönderildi. Bu süreç, insan hakları örgütleri tarafından “zorunlu göç” ve “savaş suçu” olarak kayda geçti.
Tanıkların Gözünden Katliam
Ailesinden 11 kişiyi kaybeden Abdülkadir Kabbaz, o geceyi şöyle anlatıyor:
“Kim nereye kaçtıysa öldü. Eşim, oğlum ve torunlarım gazın etkisiyle boğularak can verdi. 6 yaşındaki kızım evin kapısında can verdi. Benim de gözlerim kapandı, kendimi hastanede buldum.”
60 yıldır mezarlık bekçisi olan Mahmud Acüz ise yaşadıklarını şu sözlerle dile getiriyor:
“Binlerce kişiyi toprağa verdim ama kızımı, damadımı ve torunlarımı kendi ellerimle gömmek tarif edilemez bir acıydı. Oğlum da iki yıl sonra hava saldırısında öldü. Kimyasal gaz gözlerimi kör etti, hâlâ ameliyat oluyorum.”
Bu tanıklıklar, acımasız rejimin sivilleri hedef alan kimyasal vahşetini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Cezasızlık ve Batı’nın Çifte Standardı
Uluslararası toplum saldırıyı kınadı, ancak bugüne kadar ne Esed rejimi ne de destekçileri hesap verdi. Esed rejimi, Suriye’de iç savaş boyunca muhaliflerin kontrolündeki yerleşimlere tam 217 kez kimyasal silah saldırısı gerçekleştirdi.

ABD ve Batı, insan hakları söylemini dillerine sakız etmişken, Suriye’de işlenen en büyük kimyasal katliama karşı hiçbir somut adım atmadı, çünkü ölenler Müslümandı. Bu tutum, Batı’nın İslam coğrafyasına karşı her daim uyguladığı çifte standardın en çarpıcı örneklerinden biridir.
Kaynak: Mira Haber, ajanslar
Mira Haber – Ortadoğu Bağımsız Muhabir Ajansı Tarafsız değiliz. Ancak Mirahaber'de sadece gerçekleri okursunuz.