Lübnan hükümetinin, ülkedeki silahlı grupların —Hizbullah dahil— silahsızlandırılmasını öngören kararları onaylaması ve bu sürece ABD’nin doğrudan müdahil olması, hem siyasi hem de toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdi. Karar, Hizbullah’ın bundan sonraki adımlarına dair soruları da beraberinde getirdi.
Salı ve Perşembe günkü oturumlarda, Lübnan kabinesi onlarca yıldır Hizbullah’ın silahlarına meşru zemin sağlayan “ordu, halk ve direniş” sloganını resmen kaldırdı. Hükümet, böylece Hizbullah dahil olmak üzere tüm devlet dışı silahlı grupların kademeli olarak dağıtılmasını onayladı.
Ancak bu kararın anayasal meşruiyeti ciddi biçimde tartışma konusu oldu. Nitekim hem Cumhurbaşkanı hem hükümet yasal olarak tanınsa da, ne Hizbullah’ı silahsızlandırma ne de ülkenin savunma doktrinini yeniden tanımlama yetkisiyle seçilmiş değiller.
Sıklıkla silahsızlanma sürecine dayanak olarak gösterilen Taif Anlaşmaları, hiçbir zaman halk oylamasına sunulmadı ve onaylayan parlamento o tarihte 20 yılı aşkın süredir yenilenmemişti. Öte yandan İsrail’in başlıca müttefiki ve askeri operasyonlarının en büyük finansörü olan ABD, kararı “tarihi, cesur ve adil” olarak nitelendirdi. Planın mimarlarından ABD elçisi Tom Barrack da bu adımı övgüyle karşıladı.
Perşembe günü gerçekleşen oturumda Hizbullah ve müttefiki Emel Hareketi’nin bakanları, tepki olarak salonu terk etti. Bu adım, Başbakan Nevaf Selam hükümetine karşı sert açıklamalara ve Beyrut, Bekaa Vadisi ile güney Lübnan’da protestolara yol açtı.
Karar, Hizbullah’a karşı olan ve çoğunluğu Hristiyan sağ partilerden oluşan kesimlerce “tarihi” ve “devlet inşasının temeli” olarak desteklendi. Uluslararası alanda da özellikle Fransa ve bazı Arap ülkelerinden olumlu tepkiler gelirken, İran bunlara karşın Hizbullah’ın yanında yer aldı.
Hizbullah: “Ülkeyi krize sürüklemek istemiyoruz”
Hizbullah’a yakın kaynaklar, hem örgütün hem de Emel Hareketi’nin “ulusal çıkarı gözeten tüm adımları değerlendirdiğini” söyledi.
Kaynaklar, silahların devletin tekeline geçmesi ilkesine değil, “tamamen İsrail çıkarlarına hizmet eden, ABD dayatması bir planın zamanlamasına ve uygulanma biçimine” karşı çıktıklarını belirtti. Ayrıca devletin önceliğinin, Cuma günü bir gazetecinin ölümüne yol açan işgalci İsrail saldırılarını durdurmak olması gerektiğini vurgulandı.
Hizbullahçı Şii bakanların buna rağmen istifa niyeti olmadığı, Perşembe günkü oturumu terk etmelerinin ise “aceleyle ve yeterli istişare yapılmadan alınan kararlara tepki” olduğu belirtildi. Sokak protestolarını ise “kendiliğinden gelişmiş, plansız” olarak tanımladılar ve tansiyonu kontrol altında tutmaya çalıştıklarını ifade ettiler.
Emel Hareketi milletvekili Kassem Haşim, kabine toplantısının “daha fazla istişare için ertelenmesi” gerektiğini savunarak ABD planını “Lübnan’ın çıkarına hizmet etmeyen dikte” olarak niteledi. Silahların tek elde toplanması ilkesine katıldıklarını ancak mevcut koşulların ülke ve bölge için hassas bir döneme denk geldiğini söyledi.
Haşim, yaklaşımın “adım adım” ve ulusal birliği yeniden tesis edecek şekilde olması gerektiğini belirtti. Ayrıca hükümeti, halk İsrail saldırılarında her gün ölürken “dışarıdan dayatılan” bir konuyu öncelik haline getirmekle eleştirdi.
Kaynak: Mira Haber, The New Arab
Mira Haber – Ortadoğu Bağımsız Muhabir Ajansı Tarafsız değiliz. Ancak Mirahaber'de sadece gerçekleri okursunuz.