İşgalci katillerin Gazze Şeridi’ndeki birçok bölgeden çekilmesinin ardından Filistinlilere karşı işlenen bir savaş suçu yeniden ortaya çıktı.
Filistinli şehitlerin cenazelerini çalan İsrail askerlerinin, cesetlere tecavüz etmek, üzerlerine işemek, araçlara bağlayıp sürüklemek, uzuvları kopacak şekilde darp edip sokaklara atmak gibi psikopat ve ahlaksızca suçlar işlediği bir kez daha belgelendi.
Filistinlilerin ölülerinin bile onurunu çiğneme konusunda uzmanlaşmış olan barbar işgal ordusunun bu konuda karanlık bir geçmişi var.
Nakba katliamları… başlangıca dönüş
Siyonist çeteler, 1948 yılındaki Nakba olaylarında Filistin köy ve şehirlerini işgal ettiğinden beri bu çeteler, katliamların ardından üst üste yığılan Filistinlilerin cesetlerine tecavüz etmiş, onları su kuyularına atmış, bir kısmını da toplu mezarlara gömmüşlerdi. Bazı araştırmalar ve belgeseller, Tantura köyü katliamında olduğu gibi işgalcilerin üzerlerine meydanlar ve otoparklar kurduğu toplu mezarları ortaya çıkardı.
Nakba’dan sonra bu politika, yerinden edildikten sonra Filistin’e girmeye çalışan Filistinlilere karşı bireysel vakalarda devam etti; bunların bir kısmının cesetleri saklandı, bir kısmı da Lübnan, Ürdün ve Batı Şeria sınırlarına atıldı.
Sayı mezarlıkları… suçun en büyük sütunları
1960’lı yıllarda Filistin devriminin patlak vermesiyle birlikte, ona bağlı askeri grupların bir kısmı işgal altındaki Filistin’e sızmayı başardı. Bu direniş savaşçılarının bir kısmı öldürüldü ve cesetleri alıkonuldu. İşgal hükümeti, Filistinli cenazelere dair herhangi bir resmi prosedür veya veri olmadan, cenazelere sadece numaralar vererek sayı mezarlıklarına defnetti.
Yapılan çok sayıda araştırma, işgalcilerin Filistinli şehitlerin bedenlerinden organ çaldığını ve bu organları İsrail tıp fakülteleri ve hastanelerine naklettiğini, daha sonra bu cesetleri sayı mezarlıklarına gömdüğünü ortaya çıkardı.
İşgalciler, aynı zamanda dünyanın en büyük deri bankasına da sahip ve bunun kaynağının gözaltında katledilen Filistinlilerin cesetleri olduğu yönünde çeşitli araştırmalar yapıldı. Cenazelerin bir kısmı teslim edilirken yakınları da izlerin varlığını doğruladı. Cesetlere böbrek, bağırsaklar ve kalp gibi hayati organların olmayışı, cesetlerin organ gaspına maruz kaldığını kanıtlıyor.
Şehitlerin naaşlarını darp ve hakaret
Bu vakalar arasında işgal askerlerinin, Filistin’in efsane şehidi İmad Akil’i öldürmesinin ardından naaşına defalarca ateş açması ve bıçaklaması ilk akla gelen örneklerdendir.
Bir diğer örnek 2002 yılında İntifada döneminde Nablus’ta 4 şehidin ölümünün ardından gözlerinin oyulup, uzuvlarının kesilmesi ve ardından bulundukları dairenin ateşe verilmesi olayıdır. Bunun örneği sayılamayacak kadar çoktur.
Gazze’ye yönelik saldırı ve suçların derinleşmesi
Geçtiğimiz Ekim 2023’te İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısının başlamasının ardından İsrail işgal ordusu, Gazze Şeridi’nin birçok bölgesini karadan işgal etti ve sivillere yönelik saha infazlar gerçekleştirdi. Bu infazlar arasında kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve yaşlılar da vardı. Ordu geri çekildikten sonra yüzlerce ceset bulundu. Bunların bir kısmı çürümeye başlamış, bir kısmı da şehitlerin maruz kaldığı kötü muamelenin izlerini taşıyor. Cesetler elleri ve ayakları kelepçelenmiş halde bulundu.
Gazze’de işgal askerleri yol kenarına atılan Filistinlilerin naaşlarının üzerine işeyip ayaklarıyla tekmelediği anları gülerek kayda aldı.
İşgal ordusu bununla da yetinmedi, mezarları kazdı, cesetleri çaldı.
İşgal güçleri, geçtiğimiz Mart ayında Şifa Tıp Kompleksi’nin avlusunda askeri araçların altında kalan şehitlerin naaşlarını da ezdi.
Hiçbir ahlakı, değeri olmayan işgal ordusu, Filistinlilerin yaşamı boyunca, ölümü sırasında ve hatta ölümünden sonra mahremiyetini ihlal eden bunun gibi bütün adi suçları, uluslararası hukukun tamamen yok olduğu bir ortamda işlemeye devam ediyor.
Kaynak: Mira Haber