IMG 20251220 171235

Muhaysini’nin Suriye’sinde gerçekler yok, “kahraman Şara ve Şeybani” var!

Sarayın aynasında parlatılan “yeni Suriye” ve bilerek görünmeyen “halkın gerçekleri”

Suriye’de siyaset uzun süredir iki ayrı gerçeklik üzerinden yürüyor. Bu bölünmüşlüğü yalnızca iktidarın dili değil, ona gönüllü olarak sözcülük eden figürlerin söylemi de derinleştiriyor. Bugün “yeni Suriye” anlatısı, sahadaki yıkımı perdeleyen, halkın yaşadığı acıları tali mesele hâline getiren bir propaganda hattına dönüşmüş durumda. Bu hattın en görünür isimlerinden biri ise Doktor Abdullah el-Muhaysini.

X hesabını uzun süredir muhalif seslere karşı Şara iktidarına meşruiyet üretmeye adayan Muhaysini, son paylaşımında yaptırımların kaldırıldığı Suriye’de “ilk gün”ün yaşandığını ve yaptırımlara karşılık verilen tavizleri görmezden gelerek Cumhurbaşkanı Şara ve Dışişleri Bakanı Şeybani’yi ülkeyi kurtaran kahramanlar ilan etti. 

Muhaysini paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

Hak eden iki adama teşekkür sözü!”

Suriye devrimi, ilahi kaderin hayranlık uyandıran tecellileriyle hikâyesini yazmaya devam ediyor; sıkıntı günlerinde lütuflar geliyor, sabrın ardından telafi, zorluğun ardından kolaylık bahşediliyor.

Benim açımdan Suriye devriminin en acı sahnelerinden biri olan Halep’in tehcirinin yaşandığı aynı günde, Allah Suriye’yi “Sezar” yaptırımlarının tamamen kaldırılmasıyla onurlandırdı. Bu, bir yıldan fazla süren uzun ve karmaşık bir sürecin ardından gerçekleşti.

Bu vesileyle, birlikte emek veren herkesle beraber iki mübarek adama şükran ve vefa borcu vardır:

Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Dışişleri Bakanı.

Geceyi gündüze katarak, tüm güçleriyle çaba gösterdiler ve çoğu devletin yıllarını alan bu büyük başarıya ulaşıldı. Elbette bu önce Allah’ın tevfiki, ardından niyetin samimiyeti ve gayretin sonucudur.

Bugün, Suriye için ilk gündür; en temel yaşam imkânlarını bile engelleyen bir kuşatmanın yükü olmadan geçen ilk gün.

Bu sözler, sahadaki gerçeklikle yan yana konulduğunda rahatsız edici bir kopuşu ortaya koyuyor. Sezar yaptırımlarını kaldıran Trump’ın Suriye’de nasıl menfaatler devşireceğini bile bile, verilen tavizleri, hiçe sayılan değerleri yok sayarak bunu bir başarı hikayesi olarak sunmak, iyi niyetle açıklanamayacak kadar politik körlük barındırıyor.

Bu anlatıda Suriye halkının büyük bir kısmı yok. Devletin şefkat elini omzunda hissetmeyenler yok. Yardım listelerinin dışında bırakılanlar, dosyaları bilinçli biçimde sürüncemede tutulanlar, sesini yükselttiğinde “fitne” suçlamasıyla bastırılanlar yok. Yok sayma, bu söylemin asli unsuru hâline gelmiş durumda.

İdlib kırsalında çamur içindeki çadırlarda yaşayan yoksul halk, savaşın geride bıraktığı yetimler, Muhaysini’nin çizdiği bu coşkulu tabloya dâhil mi? Evini, işini, toprağını kaybetmiş ve hâlâ geri dönemeyen milyonlar bu “ilk gün”ün neresinde duruyor?

Daha da çarpıcı olanı, geçmişte HTŞ kontrolündeki İdlib’de yargısız biçimde tutuklanan muhacirler ve muhalifler meselesinin sistemli bir sessizliğe gömülmesi. Aylarca, yıllarca ağır koşullarda hapsedilen, işkence gördükleri dile getirilen bu insanların pek çoğunun akıbeti hâlâ bilinmiyor. Yakınlarının Şam’dan beklediği tek bir açıklama dahi gelmiş değil. Bu sessizlik ihmal falan değil, siyasi bir iradeyi yansıtıyor.

Adalet beklentisi ise yerini derin bir hüsrana bırakmış durumda. Esed rejiminin zulüm aygıtında yer almış isimlerin yargılanması bir yana, bugün yeniden devlet kademelerinde görevlendirilmesi, “devrim” adına verilen bütün sözleri anlamsızlaştırıyor. Devrimin “hesap soracağız” vaadi, fiilen “geçmişi kapatalım, düzen yürüsün” anlayışına terk edilmiş görünüyor.

Güvenlik başlığında tablo daha da ağır. Şam’ın bilgisi ve onayıyla yürütülen ABD ve koalisyon operasyonlarında öldürülen ya da tutuklanan Müslümanlar, tek bir etiketle dosyalardan siliniyor. ABD ve müttefikleri, Suriye’de kendilerine potansiyel tehdit olarak gördükleri her unsuru tek bir torbaya doldurup “IŞİD” etiketiyle damgalayarak istedikleri gibi operasyon yürütüyor. Bu operasyonlarda tutuklanan ya da hedef alınanların büyük bölümünün IŞİD’le herhangi bir bağı olmadığı, sahadan gelen bilgilerle açıkça görülüyor. Şara ve ekibinin keskin bir U dönüşüyle benimsediği yeni çizgiye itiraz eden, bu hatta dâhil olmayan herkes, topyekûn biçimde “IŞİD” suçlamasına maruz bırakılıyor. ABD, Suriye’de kendisine tabi olmayan hiçbir silahlı yapının varlığını istemediği için bu etiketi bir temizlik aracı olarak kullanıyor; itiraz eden, silah bırakan ya da susan fark etmeksizin sahayı boşaltıyor. Şam yönetimi ise bu süreçte edilgen bir izleyici değil, bilakis bu operasyonların siyasi ve güvenlik zeminini sağlayan bir parça hâline gelmiş durumda.

Tüm bunlara eşlik eden İsrail işgali ise artık normalleştirildi. Güney Suriye’de köyler fiilen kontrol altına alınırken, evler basılırken, yeni askeri noktalar kurulurken Şam’dan gelen sessizlik, egemenlik söylemini içi boş bir slogana indiriyor.

Bütün bu tabloya rağmen Muhaysini’nin anlattığı Suriye pürüzsüz. Ne çadırlar var, ne yetimler, ne tutuklular, ne işgal, ne de hesabı sorulmamış zulümler. Bu anlayış, safî bir körlükten değil, bilinçli bir karartma iradesinden besleniyor.

Sorun tam da burada düğümleniyor. Muhaysini’nin dili artık halkın yarasını dile getiren bir vaizin dili değil; iktidarın anlatısını kutsayan, eleştiriyi gayrimeşru gösteren bir meşrulaştırma diline dönüşmüş durumda. Eleştiri yok, mesafe yok, hesap soran bir ton yok. Sadece “her şey yolunda” demeyi görev bilen bir söylem var.

Ama Suriye’de her şey yolunda değil. Bunu en iyi bilenler, alkışlanan salonlarda değil; çadırların içinde, mezarların başında, karanlık hücrelerde ve kapısı hiç çalmayan adaletin eşiğinde bekleyenler.

Kaynak: Mira Haber

Bir Cevap Yazın