Tahrir’uş Şam Şura Üyesi Şeyh Ebu’l Feth El-Ferğali İle özel röportajı okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz:
Tahrir’uş Şam Şura Üyesi Şeyh Ebu’l Feth El-Ferğali:“Önemli olan zaferi bizzat kendi gözünle görmen değildir”
– Öncelikle İslam Dünyası Dergimize röportaj vermeyi kabul ettiğinizden dolayı size teşekkür ederiz. İlk olarak kendinizden bahsetmeniz mümkün mü?
Şeyh Ferğali: Rahmân, Rahîm olan adıyla. Yalnızca O’ndan yardım isteriz.
Hoşgeldiniz. Derginize röportaj vermekten onur duyarım.
Adım Yahya bin Tahir el-Ferğali. Akademik eğitimim şöyledir:
- Kahire Üniversitesi Siyaset ve İktisat Fakültesi
- Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi
- Kahire İslami Çalışmalar Yüksek Enstitüsü Şer’i İcazet
- Mühendislik Fakültesinde Elektrik bölümünü okudum ama gözaltı olaylarından dolayı bitiremedim.
- Şer’i ilimlerde İlim ehlinden dört icazet aldım
Mühendislik fakültesini okuduğumdan dolayı serbest bırakıldıktan sonra Mısır’da Bölüm başkanlığı ve uluslararası ortaöğretim fizik öğretmeni olarak çalıştım.
Birçok şeyhten bizzat şer’i ilimler öğrendim. Kendisinden ilim aldığım şeyhlerden bazıları şunlardır:
- Şeyh Asım El Cündi; Asım kıraatini, ek olarak ta Şerhu’l Cezeri’yi okudum.
- Şeyh Usame Hafız; Hanbeli Fıkhı ile alakalı İbn Kudame’nin “El Kafi” kitabını, Hanbeli Fıkıh Usulüyle alakalı İbn Kudame’ye ait “Ravdatu’n Nazır ve Cennet’ul Menazir” kitabını, ek olarak da farklı meselelerden kitaplar okudum. Yaklaşık iki yıl onunla beraber olmuştum.
- Şeyh İzzet Es Sellamoni; “Müzekkirtu’ş Şankıti Fi Usulu’l Fıkh.”
- Şeyh Mustafa Muhammed; İbn Ebil İzz’in yazdığı “Şerhu’l Akidetu’t Tahaviyye” kitabı, İbn Receb El Hanbeli’nin “Camiu’l İlim ve’l Hikem” kitabını ve Mukareneli fıkıh olarak da Seyyid Sabık’ın ‘Fıkhu’s Sünne’ kitabını okudum.
- Şeyh Muhammed Abdulmaksud; “Cehaletin mazaret oluşuyla alakalı meseleler, Fıkhi meseleler ve farklı akidevi meseleler” hakkında ders aldım.
- Şeyh Cemal Abdulhadi; “İslam tarihi dersleri.”
- Şeyh Ata Abdullah; “Fıkıh Usulü meseleleri ve Fıkıh ile alakalı meseleler.”
- Ali Cuma; “Fıkıh Usulü ile alakalı meseleler.
- Şeyh Hazım Salah Ebu İsmail; “Terbiye ve Ahlak Dersleri.”
- Şeyh Fevzi Said; “Ahlak dersleri.”
- Şeyh Muhammed Hüseyin Yakub; İslam Terbiyesi ile alakalı meseleler.
- Şeyh Muhammed İsmail El Mukaddem; “Çeşitli Fıkıh ve Davetle alakalı meseleler.”
- Macit Halef ve Mühendis Abdulmecid Ebu Zeyd; Nahiv (Arapça dil bilgisi) ilminden; “ Şerhu Elfiyetu İbn Malik”
Ses kaydı yoluyla bizzat yanların gidemediğimden dolayı bazı şeyhlerin derslerini de dinledim. Örneğin:
- Şeyh İbn Useymin: “Şerhu Subulu’s Selam” yaklaşık iki yüz saat kadar. Fıkıh usulü ile alakalı Varakat metni şerhi, Hadis usulü ile alakalı Beykuniye Metni şerhi ve diğer farklı meseleler.
- Abdulkerim En Nemle; “Şerh Ravdütu’n Nazır ve Cennetu’n Nazır” yüz saatten daha fazla sürdü.
- Şeyh Salih Âlu’ş Şeyh: Muhammed bin Abdulvehhab’a ait “Şerh Kitabu Tevhid”, “Şerh Selaseti Usul” ve “Şerhu Keşfu’ş Şubuhat”
- Şeyh Muhammed Hüseyn Yakub; İbn Kayyım’a ait “Şerh Medaricu’s Salikin” yaklaşık otuz saat kadar.
Şer’i Akademik Çalışmalarla alakalı Şeyhlerim ise;
- Dr. Yusuf Kasım; “Miras ilmi”
- Dr. Rıfat El Avdi; “İslam’da Finansal sistemler”
- Dr. Ahmed Muhammed; “Şer’i Siyaset”
- Dr. Ali Mahcup; “Aile Hukuku Evlilik ve Boşanma”
- Dr. Muhammed Necip Avadin; “İbadat Fıkhı”
- Dr. Ahmed Ömer Haşim; “Hadis Usulu”
- Dr. Nasr Ferid Vasıl; “Karşılaştırmalı İslami Ceza Mevzuatı”
- Dr. Hallaf Abdullcebbar Hallaf; “İslam Ekonomisinin İlkeleri”
- Dr. Abdulbasit Vefa Muhammed; “İslam Mali Kurumlar”
- Dr. Muhammed Bilal Mihran; “İslam’da Aile Ahkamı ve Fıkıh Usulü”
- Dr. Enver Debur; “Fıkıh Usulü”
Bunlarla beraber binlerce kitap ve dergileri şahsi olarak okudum.
Allah Teala’nın bir minneti olarak telif ettiğim bazı kitaplar:
- “Sebilu’n Nacin İnde İhtilafil Müctehidin” 400 sayfadan fazladır.
- Şeyhul İslam İbn Teymiye’nin 39 Ciltlik kitabından 360 sayfa olarak muhtasar yaptığım “Durer Şeyhul İslam İbn Teymiye”
- “Nazariyatu’n Nasr fi’l İslam” 210 sayfa
- “Devletu’l Kuran” 70 sayfa
- Nacih İbrahim ve El Anberi’nin kitabı olan “El Hakimiye” ye Reddiye olan “Er Reddu ala kitabi’l Hakimiye”
- Ek olarak ise yüzlerce araştırma ve çeşitli makaleler
MISIR’DAKİ İSLAMİ HAREKETLERLE OLAN İLİŞKİLERİM
– Mısır’daki İslami Hareketten ve bununla alakalı tecrübelerinizden bize bahsetmeniz mümkün mü?
Şeyh Ferğali: Mısır’daki İslami Hareketi anlatmak uzun bir zaman ister gerçekten. Cilt cilt kitapları kapsar.
Mısır’da çoğunlukla İhvan-ı Müslimin bulunmaktadır. Hatta İslam aleminin tamamında bulunmaktalar. Mısır’da tebliğ ve davet çalışmaları mevcuttur. Her türlü selefi ekol mevcut; donuk selefiler, ilim ehli olanlar ve cihadi olanlar mevcuttur. Siyasi çalışmalara girmeden önce Cemaatu’l Cihad ve Cemaatu’l İslamiye gibi cihadi cemaatler de mevcuttu.
Çeşitli harici cemaatler de bulunmaktadır. Örneğin Tekfir ve Hicret cemaati gibi. Bunun dışında küçük çaplı cemaatler de mevcuttur.
Onlarla olan tecrübeme gelince;
Babam –Allah rahmet etsin- İhvan-ı Müslimin cemaatine bağlıydı. Daha sonra uzun bir müddet Tebliğ ve Davet cemaatiyle çalıştı. Bunun, İslami terbiyeyi almamda ve dini ve fikri kitaplar okumama yönelik büyük bir etkisi olmuştu. Hatırlıyorum babamın büyük kütüphanesinde bir kitap vardı adı; “Abdunnasır Döneminde İhvan’a Yönelik Katliamlar.” On yaşındayken o kitabı okumuştum. Bu yaşlarda babam “Fıkhu’s Sünne” kitabını okumamı beni teşvik etmişti.
Ben on beş yaşındayken –okuma süreci içerisinde- hilafeti geri getirmek için çabalayan İslami bir cemaate katılmanın gerekliliğini anladım. “Hak cemaati bulma arayışı” içerisine girmeye başladım. Başlangıç olarak Tebliğ ve Davet cemaatiyle başladım. Hatırladığım kadarıyla onlarla beraber olmam bir hafta sürmemişti. Hakka en yakın cemaati bulana kadar daha çok ilim öğrenmem gerektiğinin farkındaydım. Bölgemizde bulunan cihadi selefilere yakın menhecte olan Selefi kardeşler cemaatine katıldım. Tam manasıyla organize değillerdi. En yakın tabiriyle onlar ilim öğrenmek etmek için cemaat kurmuşlardı. Yeni bir cemaate katılma kararı alana kadar ilmimi artırmak için onlarla kalmaya karar vermiştim. Bu süre içerisinde ilim talebi için Kahire’deki en meşhur şeyhlere rıhletimi yapmaya başlamıştım. Mensup oldukları cemaate bakmaksızın bütün hepsine gidiyordum. Ezher şeyhleri, selefi ve İhvancı şeyhlerin dersine gidiyordum.
Lise son sınıfdayken kardeşlerden bir tanesi, Mısır’daki Cihad cemaatiyle alakalı araştırmaların ve kitapların olduğu bir çanta verdi. Bu kitaplardan en büyüğü Abdulkadir Abdulaziz’in kitabı olan El Umde kitabıydı. Onların hepsini okudum. İlgimi çekmişti. Bu cemaate katılmam için bana çantayı veren kardeşe ulaşmaya çalıştım. Ancak ne var ki bu kardeş tutuklanmıştı. Çok zor olduğundan dolayı bu cemaate ulaşmak için bir yol bulamamıştım. Üniversiteye gittim. Orada “Cemaatu’l İslamiye”ye mensup bir kardeşle tanıştım. Bana cemaatle alakalı (menheciyle alakalı) kitaplar ve araştırmalar verdi. Bunlarında kitapları, Cihad Cemaati kitaplarına çok yakındı. Hatta o sıralar -daha iyi ve daha fazla asıllara sahipti.- Bunun üzerine Cemaatul İslamiye’ye katıldım. Bir sene sonra takriben 1995’te tutuklandım. Müebbet hapis cezasına çarptırıldım. 2001 yılında Cemaatu’l İslamiye, şiddeti durdurmak için bir girişim başlattı. Başlangıçta bu duruma karşı çok çekincelerim vardı. Henüz daha bariz sapmalar ortaya çıkmamıştı. Daha gelgitler arasındaydı. Daha sonra Cemaatu’l İslamiye, hapishane baskısı altında tedrici olarak fikri sapmaya girdi. Bu meselenin zirvesinde Hakimiyet meselesi yer alıyordu. Şeyh Usame Hafız ve Şeyh Asım Abdulmecid’in yazdığı kitapta, Şeriati, insan eliyle çıkarılmış kanunlarla değiştirmenin tekfirinin ihtilaflı bir mesele olduğunu, racih olan görüş ise tekfir edilmemesi gerektiğini belirtmişti. Bu konu hakkında Şeyhim olan Usame Hafız ile kardeşlerin huzurunda münazarada bulundum. Yazılan kitaba bir reddiye olarak bir araştırma yaptım. Araştırmamda konu ile alakalı Ehli Sünnet arasında insan eliyle çıkarılan kanunları, şeriat kanunlarıyla değiştiren ve bununla hükmeden kimsenin kafir olacağına dair muteber bir ihtilafın olmadığını ispat ettim. Bu mesele aramızda çatlaklar oluşturdu. Aynı şekilde özel olarak Şeyh Asım Abdulmecid ile bu kitap hakkında bir münazara düzenledim. Bana, bu kitabın –o vakitlerde- telif edilmesi için uğradıkları baskıları anlattı. Her ne kadar nihayetinde ortaya çıkan neticelere ikna olmuş olsa da… Ancak aramızdaki ilişki devam etmişti. Durumun düzeleceğine dair umudum vardı. Ta ki Nacih İbrahim, Hakimiyet adlı kitabını çıkarana kadar. Bu kitapta, Şeriat kanunlarının, beşeri kanunlarla değiştiren kimsenin kafir olmayacağını ve bu konuda muhalefet edenlerin ise hariciler olduğunu dile getirmişti. Cemaatu’l İslamiye şurasının büyük çoğunluğu bu kitaba imzasını atmıştı. Bu şura üyelerinden bir tanesi de Usame Hafız’dı. Bu kitap, ben ve bir grup kardeşin kitabın basılmaması için büyük bir çaba vermemizin ardından basıldı. Nacih İbrahim ile münazara yapmayı istedik fakat kaçmayı tercih etti. Kitabın basılması, benim ile Cemaatu’l İslamiye ve Şeyh Usame Hafız’ın ayrılmasına neden oldu. 2005 yılında, o vakitte Cemaatu’l İslamiye’nin Akrep Hapishanesi emiri Şeyh Saffet Abdulgani vasıtasıyla yazdığım bir mektubu, Cemaatu’l İslamiye’nin genel emiri olan Kerem Zühdi’ye göndererek bağımsız olduğumu bildirdim. Çünkü ben o sıralar hapishanede oluğum için herhangi bir cemaate mensup olamıyordum.
– Biliyoruz ki hapishanede Mısır sultası tarafından yıllarca kaldınız. Toplamda kaç sene onların hapishanesinde kaldınız ve sizinle beraber hangi şeyhler bulunuyordu?
Şeyh Ferğali: 1995 yılı ile 2011 yılları arasında 16 sene boyunca Mısır Tutukluları arasında kaldım. Bu süre zarfında Mısır Cihad hareketi liderlerinden birçoklarıyla tanıştım. Uzun süre boyunca onlarla beraber oldum. Örneğin;
- Şeyh Ebu Said el Mısri (Suriye’de bulunmakta)
- Şeyh Ebu Eyyüb Şerif Huzaa (Suriye’de uzun süre kaldı)
- Şeyh Ebu Hamza Muaskerat (Suriye’de şehid oldu -Allah katında öyle olduğunu zannediyorum-)
- Şeyh Ebu Muaz el Mısri (Suriye’de)
- Şeyh Ebu Muhammed el Mısri Muaskerat (Suriye’de)
- Şeyh Mecdi Salim –İslam Partisinin başkan vekili, eski Fetih Öncüleri örgütü (Tanzim Talaiul Feth) emiri ve şu anki Uluslararası Mahkum Hakları Merkezi Müdürü.
- Şeyh Muhammed Şevki el İslambuli –Mısır Cemaatul İslamiyenin şura üyesi-
- Şeyh Usame Hafız –Şu anki Cemaatu’l İslamiyenin emiri- (Mısırda ikamet etmekte)
- Şeyh Muhammed ez Zevahiri –Eski Cemaatu’l Cihad emiri- (Mısırda ev hapsinde)
- Şeyh Saffet Abdulğani –Bina ve Kalkınma partisi genel sekreteri- (şu anda Mısır hapishanesinde tutuklu)
- Şeyh Ebu’l Ferec el Mısri (Suriye’de Haçlı müttefikleri tarafından şehid edildi –Şehid olduğunu zannediyoruz. Allah en iyisini bilendir.-)
- Şeyh Rifai Taha (Haçlı İttifakı tarafından Suriye’de şehid edildi. Şehid olduğunu zannediyoruz. Allah en iyisini bilendir.)
- Şeyh Asım Derbale –Eski Cemaatu’l İslamiye emiri (Darbeden sonra Mısır Hapishanesinde şehid oldu. –Şehid olduğunu zannediyoruz. Allah en iyi bilendir.)
- Şeyh Asım Abdulmecid (Cemaatu’l İslamiye şura üyesi)
- Şeyh Ali ed Dinari –Cemaatu’l İslamiye şura üyesi- (Mısırda ikamet etmekte). Ve daha birçokları.
Hapiste kısa süreli karşılaştığım veya uzun bir müddet içlerinde bulunmadığım kimseler de oldu.
Örneğin:
- Seyyid İmam veya Abdulkadir Abdulaziz (el-Câmi ve el-Umde kitabının müellifi) Mısırda bulunmakta.
- Şeyh Mercan veya Abdulhakim Hassan (Darbeden sonra Mısır hapishanesinde şehid oldu. Şehid olduğunu zannediyoruz. Allah Teâlâ en iyisini bilendir.)
- Şeyh Fevzi es-Said (Mısır’da bulunmakta)
Ve daha birçok kişi ile karşılaştım.
– Mursi’nin iktidarı devralması ve kendisine karşı acelece yapılan darbe hakkında görüşünüz, Mısır’da gerçekleşen olaylar ve bu gidişatın nereye doğru gittiğine dair düşünceleriniz nedir?
Şeyh Ferğali: İslami akıma aday olma açısından en uygun ve en güçlü olanlar Şeyh Hazım Salah Ebu İsmail (örgüt açısından İhvancı, menhec olarak Selefiliğe yakın) ve Hayret El Şatır (Örgüt ve menhec olarak İhvancı) idi. Bu yüzden Derin Devlet (Ordu), çeşitli yollarla bu ikisinin aday olmasını engellemeye çalıştı. Nihayetinde de başarılı oldu. İhvan, Hayret Şatır’a alternatif olarak Muhammed Mursi’yi seçmek zorunda kaldı. Bu tercih derin devletin onayını aldı. Çünkü Mursi, zayıf şahsiyete sahip birisiydi. İşte işlerin bu hal almasına neden olan ana sebep buydu. Fakat farklı bir durum daha var. Din için çabalayan birçok kişinin, parlamentoda sonra da riyasette Mursi’nin temsilliğinde koltukların çoğunda İslamcıların olmasıyla İslam’ın başarısı olarak hayırlı olduğunu düşünürken, ben şiddetli bir sıkıntının olacağını hissediyordum. Ve biliyordum ki iş bu şekilde asla bitmeyecek. Sürekli olarak İslam Devleti’nin asla haram olan yollarla ikame edilemeyeceği düşüncesindeydim. Aksi halde insanlar için büyük bir fitne olacaktı. Allah bana bir bahşettiği bir fazilet olarak, öncelikle şer’i bir mahzur olduğu için ikincisi ise az önce bahsettiğim sebepten dolayı hiçbir seçime katılmadım. Bilfiil endişelendiğim şeyler gerçekleşti. İşler, İslam ve Müslümanlar aleyhine kanlı bir devrime dönüştü. İşlerin nereye doğru gideceğine gelince… Fiili olarak bu durum, Mısır’da demokrasinin ve mekanizmasının şeriate muhalif olduğunu açığa çıkartıyor. Fikir savaşında galibiyet, hedeflenen İslami hilafetin geri getirilmesi için en önemli adımdır.
ŞAM’A HİCRET
– Ne zaman Şam topraklarına geldiniz ve orada ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Şeyh Ferğali: 2014 yılında şiddetli sıkıntılardan sonra ve Mısır devletinin tekrar beni yakalamak istediğini anladıktan sonra Mısır’dan çıktım. Aynı şekilde benim için cihad ameli sınırlıydı. Birçok sebepten dolayı kapalıydı. Bu sebeplerden en önemlisi emniyet tarafından sıkı bir takip içindeydim. Sudan’a hicret ettim. Orada Şeyh Ebu Sa’d el Mısri benimle iletişime geçti. Benden Suriye’ye geçmemi istedi. Çünkü: “Oradaki cihad sana muhtaç, sen ise oradaki cihada muhtaçsın.” dedi. Böylece Allah Teâlâ 6 Haziran 2014’te cihada çıkma vecibesini bana nasip etti. Allah’ın bir fazileti olarak Suriye’ye gitmek gayet kolay oldu.
– Nusra Cephesi’nin Şam’ın Fetih Cephesi’ne sonra da Heyetü Tahriru’r Şam’a dönüşme haberlerini takip ettik. Şeyh Eymen ez-Zevahiri’nin irtibatın koparılmasını kabul etmediğini ve internet üzerinden birçok karşılıklı yanıtlar çıktığını gördük. Acaba bu sorunlar çözüldü mü yoksa hala devam etmekte mi?
Şeyh Ferğali: Bu meselelerin birçoğu sırasında henüz ben yoktum. Fakat benim Şeyh Eymen’den işittiğim kadarıyla kendisine bildirilen hatalı şeyler olduğuna inanıyorum. İnanıyorum ki Şeyh’e işin asıl hakikati gönderilmiş olsaydı bütün her şeyi kabul edecekti. Özellikle de sahadaki saffın bir olmasıyla beraber ilişkilerin koparılması ve Heyet’in fikri esaslarının yeniden inşasına ilişkin itirazları etmeyecekti. Samimi söylüyorum şahsi olarak ben Şam’daki olayları çok iyi takip ettim. Benle beraber tutuklu olan birçok kardeş benden önce buraya geldi. Benim geç gelme sebebim, bana gelen haberler vakıanın tam tersineydi; Haricilerin fitnesi, sahanın kadrolara ihtiyacı olması, ÖSO’nun fikri ve akidesi vs.
Bütün bu sebepler bir araya geldiğinde benim için şer’i olarak buraya gelmem için bir engel vardı. Ta ki Şeyh Ebu Sa’d benim buraya gelmemi isteyinceye kadar. Daha sonra Şam’a geldiğimde hakiki manada durumu kavramak bir senemi aldı. Olayı nakleden kişi her ne kadar bilerek çarpıtmasa da olaylar tamamıyla olduğundan farklı naklediliyordu. Öyle zannediyorum ki birçok gerçeği fark ettikten sonra Dr. Eymen’le sorunlar çözüldü.
KURTARILMIŞ BÖLGELERDE VAR OLAN IŞİD PROBLEMİ
– Birçok bölgede özellikle de Şam’da, Devle (ışid) cemaatinin mücahidler arasında bölünmelere sebep olan fitnesine şahit olduk. Son olarak ta Suriye’nin kuzeyinde suikastlar yapıldığını ve bu operasyonları resmi olarak Devle’nin üstlendiğine şahit olduk. Peki başlangıçta ve halihazırda bunların durdurulması için ne yaptınız?
Şeyh Ferğali: Öncelikle “Devle Cemaati” üzerinde durmak istiyorum. Selef, bid’at ehlini isimlendirirken bile onları kınayıcı isimler kullanırdı. Şer’i olarak onlara vermemiz gereken isim “Harici Cemaati” veya “Bağdadi’nin Haricileri” dememizdir. İkinci olarak Allah’ın bir fazileti olarak buradaki mücahidler arasında ve genel olarak Müslümanlar arasında bu cemaatin harici olduklarına, dinden uzak olduklarıyla alakalı güçlü bir şuur oluştu. Bu durum, doğrudan onların hezimete uğramasına sebep oldu. ilaveten Tahriru’ş Şam’ın güçlü bir çabayla almış olduğu güvenlik önlemleri oluşabilecek tehlikeler Allah’ın fazileti sayesinde tamamen önlendi. Şu tembihi yapmak gerekirse Heyet’in, askeri olarak Haricilerin karşısında durması, din ve Müslümanları üzerindeki zarar ve şerlerini def etmesi içindir. İşte bu durum, Allah’ın faziletiyle onlara karşı zafer kazanmanın ana nedenidir.
TÜRKİYE’NİN ROLÜ VE İDLİB’İN GELECEĞİ
– Suriye’nin Kuzeyinde Türkiye’nin rolü nedir? Aynı şekilde her defasında gerçekleşen üçlü ittifaka (Türkiye, İran ve Rusya) dair görüşünüz nedir?
Şeyh Ferğali: Türkiye pragmatik bir devlettir. Öncelikli olarak kendi maslahatını göz önünde bulunduruyor. Nusayrilerin geri dönüşü, İdlib’le beraber kendi sınırları, ulusal güvenliği ve bununla beraber büyük çapta mülteci sorununa sebep oldu. Türkiye de çeşitli yollarla bunu engellemeye çalışıyor. Aynı zamanda Yeni Dünya Düzeni liderliğinin başını çektiği Amerika ile uluslararası sorunlar yaşıyor. Bu tür sorunlar kendisi için büyük tehlike taşıyan yükümlülüklerdir. Türkiye’nin bu anlaşmazlığın arasını dengelemek için vermiş olduğu çabalar ışığında, Türkiye’nin yaptığı toplantılar ve yaptığı hamlelerin birçoğunu anlayabilirsin.
– Yerel ve küresel medyada sıkça tekrarlanan bazı haberler var; Nusayri hükümetinin Rusya’dan destek alarak İdlib’e farklı noktalardan saldırmak için hazırlık yaptığı aynı şekilde uluslararası yasaklanmış bombalar kullanmaya hazırlandığı söylentiler var. Bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz? Ve bu tür bir savaşa girişmek için ne gibi bir hazırlığınız var?
Şeyh Ferğali: Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.
Bu söyledikleriniz gerçekleşmesi beklenen kaçınılmaz bir durum. Allah’ın fazlıyla bu konu hakkında mücahidlerin, kaçınılmaz olan bu hamleyi geri püskürtmek için büyük hazırlıkları var. İster bu içerdeki bir tarafından gelmiş olsun veya kendilerini “Maslahat sahipleri” olarak isimlendiren ihanet çeteleri tarafından olsun fark etmez. Buna ilaveten güçlü bir eğitim, sağlam bir istihkam/güçlendirme ve güçlü caydırıcı silahlarla ciddi bir hazırlık yapıldı. Ve tüm bunların öncesinde ise Allah Teâlâ’ya tevekkül ettik. Yakinen inanıyoruz; Allah Teâlâ asla bizi yardımsız bırakmayacaktır.
– Çıkan bazı haberlerde Suriye’de birkaç yıllığına ateşkes yapılacağı düşünülüyor. Bu haberlerin sıhhat derecesi nedir? Suriye’deki cihadın, Muhacir ve Ensar’ın geleceği hakkında ki görüşünüz nedir?
Şeyh Ferğali: Ateşkes haberini duymadım. Allah’ın izniyle rejimin hezimet acısını tatmadan böyle bir şeye girişeceğini zannetmiyorum. Aynı şekilde güçleri ne kadar olursa olsun –Allah’ın fazlıyla kafi bir güçtür- mücahidler de bunun için bir uğraş içinde değiller. Bizim hedefimiz, Suriye’nin tamamının özgürleşmesi, orada Allah’ın kelimesinin yücelmesi ve hanif din ile yönetilmesidir. Müslümanlar Suriye’de hala Nusayri tağut Beşşar’ın hükmü altındalar. Bizim hedefimiz yalnızca İdlib’in korunması değildir.
Benim cihadın geleceğine olan bakışım Allah’ın Teâlâ’nın şu ayetine göredir: “Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.” (Saffat, 173). Ve Allah Teâlâ’nın şu ayetine göredir: “And olsun ki, Tevrat’tan sonra Zebur’da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olacağını yazmıştık.” (Enbiya, 105) Bizim, Allah’ın mücahidlere vereceği zafere yakini inancımız vardır. Bunun üzerine pazarlık yapmak mümkün değildir veya Allah’ın izniyle bu konuda şüpheye düşmemiz mümkün değildir.
Muhacir ve Ensar davasına gelince, bu iki tabire bedel daha güzel iki tabir kullanıyorum; “Vacip olan cihada çıkanlar” ve “Belde ehli”. İslami olarak kabul edilen, bütün Müslümanların tek bir ümmet olduğudur. Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Gerçekten sizin şu ümmetiniz, bir tek ümmettir. Ve Bende sizin Rabb’inizim. Yalnızca bana kulluk edin.” (Enbiya 92) Allah Rasulü aleyhisselâm buyuruyor ki: “Müslümanlar kanlarında birbirlerine denktirler, en alttakiler verdiği emana bağlı kalırlar, en üstekilerde onlara icabet ederler ve onlar kendileri dışındakilere (düşmanlarına) karşı tek yumrukturlar.” (Ebu Davud) Dolayısıyla Allah’ın kelimesinin yüceldiği Müslüman topraklarında bulunan bütün Müslümanlar, o beldenin ehli sayılır. Özellikle de saldırganın saldırısını def etmek için orada bulunan mücahidler ise… Diğer güncel bir tabir kullanmak gerekirse onlar, oranın vatandaşlarıdırlar. –Her ne kadar İslami olmasa da- günümüzde çıkarılan kanunlarda bu tabir mevcuttur. Şöyle ki birçok devlet, ülkesine büyük bir hizmet vermiş olan kişilere vatandaşlık hakkı veriyor. Fakat bizim bu kanunlara ve felsefelere ihtiyacımız yoktur. İslam dininin, on dört asırdır bu konu hakkında hükmü bellidir. Bundan dolayı ben herkesi belde ehli olarak görüyorum. İster cihaddan önce bu beldede olsun, isterse de Müslümanları korumak için cihad başladıktan sonra buraya gelenler olsun fark etmez. İşte bu durum, “muhacir ve Ensar’ın geleceği” olarak isimlendirdiğin tabii olan bir durum ve sahih olan bir sonuçtur.
– Genel olarak mücahidlere özel olarak da Türk mücahitlere nasihatiniz nedir?
Şeyh Ferğali: Mücahidlere olan nasihatim, Allah azze ve celle’ye karşı takvalı olmalarıdır. Bu zaferin anahtarıdır. Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Ey İman edenler! Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı (savaşta) sabit kılar.” (Muhammed, 7) Her ne kadar yol uzasa da hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemeleridir. Önemli olan zaferi bizzat kendi gözünle görmen değildir. Asıl mühim olan cihad yolunda sebat ederek mücahid olarak Allah ile karşılaşmandır. Benim nasihatim bütün mücahidleredir. İster bu mücahidler belde ehlinden olan Suriyeliler olsun veya belde ehlinden olup da asılları Türk veya Mısırlı veya Çinli ve Almanyalı olsun fark etmez. Çünkü Müslümanlar tek bir ümmettir.
TÜRKİYE HALKINA MESAJ
– Türk halkına ve dergi okuyucularımıza mesajınız nedir?
Şeyh Ferğali: İlk olarak: Türkiye halkına olan şükran mesajımı iletmek istiyorum. Çünkü onlar Suriye’deki kardeşleriyle beraber güçlü bir duruş sergilediler. Bu tavırları teşekkürü hak ediyor. Allah Teâlâ karşılığını versin inşallah.
İkinci olarak: Bir nasihat mesajı olarak, yeryüzünün herhangi bir yerinde Müslümanlara saldıranın saldırısını defetmek, o belde ehli güç yetiremiyorsa bütün Müslümanlar üzerinde cihad farzı ayn olur. İbn Abidin -Hanefi mezhebinin önde gelen imamlarından birisidir- kendi kitabı olan “Reddu’l Muhtar ale’d Durri’l Muhtar” -Hanefi mezhebinin en geniş kitaplarından bir tanesidir- der ki: “Düşmana yakın olanların mukavemet etmekten aciz kaldığı durumda kendilerine ihtiyaç duyulduğunda veya aciz olmasa da tembellik etmeleri ve cihadı terketmeleri durumunda, onlara yakın olan Müslümanlar üzerinde cihad, oruç gibi, namaz gibi farzı ayn olur. Cihadı terk etmeleri caiz değildir. Ve çember bu şekilde genişler ta ki tedrici olarak doğusundan batısına bütün İslam ehline cihad farz olur.”
Bu durumda Şam beldesinden Rusya’yı ve Nusayri Şiaların saldırısını def etmek için canlarınızla ve mallarınızla cihad etmeniz, namaz gibi oruç gibi farzı ayndır. Bu konuda kusur etmeniz büyük bir günahtır. Evet birçok kişi gönderdiniz. Ancak Müslüman kardeşlerinizden göndermeniz vacip olan daha birçokları var.
Kaynak: Mira Haber