Suriye kan ağlarken Batı seyirci kalıyor
suriye kan aglarken bati seyirci kaliyor 01

Suriye kan ağlarken Batı seyirci kalıyor

Uluslararası Af Örgütü, Suriye’nin kuzeybatısına ilişkin raporunda Suriye ve Rus ordularını bilerek sivil hedeflere saldırı düzenlemekle ve “savaş suçu” işlemekle suçlamıştı. Märkische Oderzeitung’daki yorumdabu savaş suçlarına karşı sessiz kalan Avrupa’yı eleştiren şu satırlar göze çarpıyor:

“Suriye’de hastenelere, okullara atılan varil ve misket bombaları. Bunlar, sivillere yönelik bilinçli saldırılar. Sivil halka karşı işlenen korkunç bir savaş suçu. Uluslararası Af Örgütü, bu terörü belgeledi. Söz konusu saldırıların mesuliyeti ise rapora göre Esad rejimine ve 2015’ten bu yana düzenlediği saldırılarla ona destek veren Rusya’ya ait. Zira, Moskova’nın desteği olmadan Şam’daki diktatör iktidarı elinde tutamazdı. Putin’in yaptıklarından sorumlu tutulmasına yönelik sesler her defasında yükselip, sonra yerini yine sessizliği bırakıyor. Af Örgütü’nün ve Birleşmiş Milletler’in raporlarına çaresizce kafa sallamak ve mülteci dalgalarından korku duymak…İşte bunlar da Avrupa’nın seçtikleri.”

Magdeburg’da yayımlanan Volksstimme’deki yorumda da Suriye konusunda Batı’ya benzer eleştiriler yöneltiliyor:

“İngiltere eski Dışişleri Bakanı Philip Hammond, Putin’in Suriye’deki iç savaşı tek bir telefonla bitirebileceğini iddia etmişti. Ancak görünen o ki Kremlin’in bu yönde bir stratejisi bulunmuyor. Onun yerine her ne kadar şu sıralar hükümete yakın medya kuruluşları bu diktatörü ‘aciz’ ilan etse de Rusya, Esad cephesinde kirli bombalamalarına devam ediyor. Korona ve düşen petrol fiyatları Rusya’nın bütçesini yerle bir ederken, masraftan kaçınılmadan Suriye’nin yanı sıra Moldova, Gürcistan ve Ukrayna’daki çatışmalar da besleniyor ve devam ettiriliyor. Ufukta görünen bir gelişme ya da hedef ise yok. Uluslararası mali yardımlar ve muktedir bir hükümet olmadan Suriye’nin yeniden yapılandırılması da hayal oldu. Buna rağmen Putin tek bir şeyden emin olabilir, o da Avrupa Birliği’nin kendisinin Suriye’de işlediği savaş suçlarını durdurmaya dahi çalışmayacağı. Zira, ülke kan ağlarken Batı, bu durumu izlemekle yetiniyor.”

Birleşmiş Milletler ve diğer mülteci örgütleri, korona krizinde “arafta” bırakılan sığınmacıların durumundan duydukları endişeyi sıklıkla dile getiriyor. Badische Zeitung’daki yorumda ise Avrupa’nın korona krizi öncesi de bir “mülteci krizi” yaşadığı hatırlatılarak, pandemi sonrası dönemde AB’nin mülteciler için daha da az perspektif sunacağı savunuluyor:

“Birleşmiş Milletler, haklı olarak geri çevrilen sığınmacılara ve oluşan ‘geri akış trafiğine’ dikkat çekiyor. Ancak korona krizi bittikten sonra teknelerle gelen sığınmacıların sayısı yine artacak. Peki ya sonra? Korona karantinasının vurduğu Avrupa ve Almanya, kendileri de ekonomik durgunluğun pençesindeyken yeniden göçmenleri kabul etmeye hazır olacak mı? Bir de üzerine bu göçmenlere ücretsiz ulusal sağlık sistemine erişim sağlayacaklar mı? Dürüst olalım: bu oldukça zor olacak. Pandemiden önce dahi mültecilerin paylaştırılması konusunda Avrupa içinde bir uzlaşma sağlanamamıştı. Bu durumun değişmesi zor. Oysa ki kriz zamanında dayanışma, acı verse bile en zayıf durumda olanlarla da dayanışma anlamına gelir.”

Almanya Federal Emniyet Teşkilatı Başkanı Holger Münch ve  hükümetin cinsel istismarla mücadelen sorumlu yetkilisi Johannes-Wilhelm Rörig, pandemi döneminde aile içi şiddet ve özellikle de çocuklara karşı istismar tehlikesinin artış gösterebileceğine dikkat çekmişti. Stuttgarter Nachrichtenyetkililerin henüz ellerinde bu yönde bir artışı destekleyen veriler olmasa da önemli bir tehlike saydığı bu soruna ilişkin bir yoruma yer veriyor:

“Koronavirüsün toplumun kendi lehine çevirebileceği bir yanı var: Kriz, kendisinden önce de zaten var olan sorunlara adeta bir büyüteç tuttu. Federal hükümetin cinsel istismarla mücadeleden sorumlu yetkilisi, haklı olarak çocuklara karşı cinsel istismarı, bir nevi ayrı bir pandemi olarak görüyor ve toplumumuzun karanlık tarafına dikkat çekiyor. Her yıl, kabul edilemez rakamlar kayıtlara geçiyor. Bu rakamların ardındaysa bu aydın toplumun korumayı başaramadığı birinin kaderi saklı.”