228c9500 6e58 11ee a23e 9119dedf8708.jpg

“Seni bana Allah gönderdi; O, kulunun ne gibi kederler taşıdığını biliyor!”..

Dükkanların da evler gibi yıkıldığı Gazze’de artık pek çok sokak satıcısı görmeniz mümkün. Bir zamanlar Gazze’de ticaret yapan esnaf, acı veren bir gerçekliğin ortasında sokak tezgahlarıyla geçimini sağlamaya çalışıyor. 

Her saniye acımasız İsrail soykırımının ağırlığı altında parça parça yok edilen Gazzeliler, bazen kendileri için bir umut ışığı yakan yardım paketleri alırlar. Basit ve önemsiz görünen birkaç parça eşyadan oluşan küçük bir paket bile bazılarımızı hayata tutunduran bir can simidi olabilir.

1 Ekim’de ailem, içerisinde bir çift kız ayakkabısı olan böyle bir yardım pakedi aldı. Ayakkabılar ailemizden hiç kimseye uymadı, ben de onları satarak, yerine işimize yarar bir şey alabilmek umuduyla al-Daraj mahallesi yakınlarındaki al-Sahaba Pazarı’na gittim.

Ama kimse ayakkabıları satın almadı. Eve dönerken şilte satan bir sokak satıcısıyla karşılaştım. Bir şilteye ihtiyacımız vardı. Elimdeki ayakkabı çantasını fark eden satıcı, ayakkabıları nereden aldığımı sordu. Kızı için bir çift arıyordu.

Ben de bunları satın almadığımı, yardım amaçlı bize verildiğini, ancak ailemden hiç kimseye uymadığını anlattım.

“Yatak almak istiyorsun, değil mi?” diye sordu. “Evet” diye cevapladım.

“Ayakkabılarına karşılık şilteyi sana veririm” dedi, şaşırdım.

Ona, ayakkabılara ihtiyacım olmadığını, kendisinin daha çok işine yarayacağını, ve sabahtan beri çalışarak geçimini sağlamak için bütün gün beklediğini, bu nedenle yatağın parasını da ödemek istediğimi söyledim.

İlk başta teklifimi reddetti, ama ben ısrar ettim. Sonunda sevinçle teşekkür etti ve “Seni bana Allah gönderdi çünkü O, kulunun ne gibi yük ve kederler taşıdığını biliyor.” dedi.

Yardım ve onur

Hemen ardından düşünceli bir hal aldı. “Umarım diğer kızlarım üzülmez.”

“Kaç kızınız var?” diye sordum.

“Dört kızım var. Bu ayakkabılar en küçüğüm için,” diye cevapladı.

Eve giderken yol boyunca bu çaresiz babanın sözleri zihnimde yankılandı.

Eve gelince anneme olanları anlattım ve “Ona yardım etmek istiyorum; en azından bu zor günlerimde bana biraz mutluluk getirir” dedim.

Annem bana biraz para verdi. Kendime ayakkabı almak yerine şilte satan babaya vermeye karar verdim. Ertesi gün genellikle mallarını yaydığı yere gittim ama orada yoktu.

Vazgeçmedim. Bir sonraki gün tekrar gittim ve onu buldum.

“Dün geldim ama seni bulamadım, bu yüzden bugün tekrar geldim,” dedim. “Sana biraz para vermek istiyorum, böylece sen ve kızların gidip kendilerine uyan ayakkabılar satın alabilirsiniz.”

Adam ilk başta reddetti, gururu benden para kabul etmesine izin vermemişti. 

“Savaştan önce zengin bir tüccardım ama şimdi her şeyimi kaybettim” dedi.

Hepimizin daha önce güzel hayatlar yaşadığını söyledim ve parayı alması için ısrar ettim, “senin için üzüldüğüm için değil, beni mutlu ettiği için.”

Bana teşekkür etti. Ama sesinde hâlâ derin bir keder vardı.

Benim içinse o an sevinç ve hüznün bir karışımıydı. Ona yardım edebildiğim için sevinç. Gururuna ve onuruna açılan yaralara şahit olduğum için ise üzüntü..

Güvencesiz hayatlar

Bu deneyim bana Gazze’de yaşamın ve yaşam koşullarının ne kadar güvencesiz olduğunu hatırlattı.

Kimisi evlerde yaşarken, kimisi çadırlarda yaşıyor. Kimisinin ailesi yakınlarda, kimisi ise tüm yakınlarını kaybetmiş veya onlara ulaşamıyor.

Bunları yazmaya başladığım anda – size uymayan bir şey aldığınızda – kendinizi zor bir durumda bulursunuz. İhtiyaçlarınız ile onurunuzu koruma arzunuz arasında sıkışmışsınızdır. Bu sadece uymayan ayakkabıları satmak veya bir şeyi başka bir şeyle takas etmekle ilgili değildir; yoksulluk ve ihtiyaçla mücadelede onurla ilgilidir.

Bu kadar çaresiz olacağımız hiç aklıma gelmezdi. En çok da bu acıtıyor beni.

Gazze’deki yaşantımız, yalnızca bir acıya veya yardım ihtiyacına indirgenemeyecek kadar derin bir mücadeledir.

İnsanlığımıza yakışır bir onurla, muhtaçlık ve baskıdan uzak, huzur içinde yaşayabileceğimiz, yiyecek ve barınma ihtiyacının bize dayatılan bu çaresizliğin sürekli hatırlatıcısı olmadığı bir günü hayal ediyoruz.

Onurumuzla yaşamak bir lüks değil, doğuştan gelen bir haktır, ne kadar zaman alırsa alsın bir gün geri alacağımıza inandığımız bir haktır.

Biz sempati aramıyoruz. Biz onurlu bir şekilde yaşama hakkımızı arıyoruz.

(Nida Hamduna)

Çeviri: Mira Haber 

Bir Cevap Yazın