İsrail’in Lübnan’a yönelik savaşı, 200 binden fazla Suriyeli mültecinin Beşşar Esad hükümetinin kontrolü dışındaki kuzey Suriye’deki farklı bölgelere kaçmasına neden oldu.
Lübnan hükümeti, İsrail’in geçen hafta Beyrut ve Güney Lübnan’a yönelik saldırılarına başlamasından bu yana çoğu Suriyeli olmak üzere yaklaşık 310 bin kişinin ülkeyi terk ettiğini tahmin ediyor.
Geçtiğimiz hafta sosyal medyada yaygın olarak dolaşan görüntülerde, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere yüzlerce ailenin isyancıların kontrolündeki ve Suriye hükümet toprakları arasındaki bir sınır kontrol noktasında mahsur kaldığı görülüyordu. Aktivistlere, insani yardım kuruluşlarına ve yerinden edilmiş ailelere göre, bu insanların çoğu, 2011 ayaklanmasından sonra patlak veren Suriye’nin ölümcül çatışması sırasında yıllar önce aynı bölgeden zorla çıkarılmıştı.
“Bu insanlar çoğunlukla bu bölgeden.” dedi bir aktivist. “Evleri savaş alanına döndüğünde kaçtılar ve şimdi geri dönüyorlar ve sadece başka bir krizle karşı karşıya kalıyorlar.”
Lübnan’dan şu ana kadar kaçanların sayısı, 2006’da İsrail’le yaşanan 33 günlük çatışma sırasında ülkeden kaçanların sayısı olan 250 bini geçti.
Kuzey Suriye’de bulunan insani yardım kuruluşu Şafak’a göre, yerinden edilenlerin 16 bin 500’den fazlası kuzeydoğudaki Kürt çoğunluklu bölgelere sığınırken, 2 bin kişi de Türkiye destekli muhalif güçlerin kontrolündeki bölgelere kaçtı.
Şafak, yaklaşık 47 geri dönenle röportaj yaptı ve bunların çoğunun İdlib kırsalından (Sarmin, Benniş, Cebel el-Zaviye), Halep’in kuzey kırsalından ve Hama kırsalından gelen Suriyeliler olduğunu söyledi.
Şafak, düzenlediği brifingde, bazı geri dönenlerin Halep ve Şam gibi Esed kontrolündeki bölgelerden geldiğini, ancak daha güvenli olduğuna inandıkları için Suriye’nin kuzeybatısına gitmeyi tercih ettiklerini söyledi.
Geçişlerde gasp
Şafak, mültecilerin Suriye’ye Mesna, Debusiyah ve Arîda olmak üzere çeşitli sınır kapılarından girdiğini, son duraklarının İdlib, Halep’in kuzey kırsalı ve Atme kampı olduğunu bildirdi.
Yolculukları sırasında çeşitli taraflardan gasp ve sömürüye maruz kaldılar. Cep telefonları gibi bazı kişisel eşyaları çalındı ve kimlikleri bazı kontrol noktalarında el konuldu.
Şafak’a göre, kaçan Suriyeliler, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bölgeleri ve Esad hükümeti tarafından kontrol edilen bölgeler arasında üç gün boyunca barınaksız bir şekilde mahsur kaldılar. Her iki tarafın kontrolündeki bölgelerden geçerken kontrol noktalarında hakaretlere ve sözlü tacizlere maruz kaldılar.
Yerinden edilenlerden biri olan Jassem al-Kaddor, kontrol noktasında maskeli isyancılar tarafından sorgulandığını söyledi.
“Ben Suriyeli olduğumu, Hizbullah veya herhangi bir Lübnan militan grubuyla bağlantılı olmadığımı açıklamak zorunda kaldım” dedi.
Yerel kaynaklar ve Şafak, birçok mültecinin girişlerine izin verilmeden önce kimlik belgelerini isyancı kontrol noktalarında bırakmak zorunda kaldığını bildirdi. Bu belgeler daha fazla güvenlik kontrolüne tabi tutuldu.
Güvenlik nedeniyle takma ad kullanan Kaddor, bazılarının, özellikle Suriye hükümetinin ordusuna katılma korkusuyla Lübnan’da yakınlarını bırakmak zorunda kaldığını söyledi.
Geçişlerde haraç aldıklarını da sözlerine ekledi.
Kaddor, “Önce Suriye-Lübnan sınırında 100 dolar bozdurmamız gerekiyordu” diye açıkladı.
“Bu, karaborsada yaklaşık 1,5 milyon Suriye lirası olmalı, ancak bize hükümetin döviz kuru üzerinden sadece 1 milyon Suriye lirası verdiler.”
Ağır bedellere rağmen, Kuzey Suriye’ye dönüşünü garanti altına almak için bedel ödemekten başka çaresi olmadığını söyledi.
Lübnan’daki derinleşen krizden kaçarak sığınma arayışına giren mülteciler, ya akrabalarının yanına yerleşti ya da yerel halk tarafından ağırlandı.
Suriye parlamentosunun 2020’de tanıttığı bir politikada, Suriyelilerin ülkeye geri döndüklerinde ülkenin hazinesini yabancı parayla desteklemek için sınırda 100 dolar bozdurmaları gerekiyor. Ancak, 29 Eylül’de Bakanlar Kurulu kuralı geçici olarak askıya aldı ve Suriyelilerin bir hafta boyunca 100 doları bozdurmadan ülkeye girmelerine izin verdi.
İdlib’de yerinden edilmiş bir aileye ev sahipliği yapan bir sivil olan Ali el-Şeyh, hayal kırıklığını dile getirdi. “Suriye rejiminin yerinden edilmiş insanların sefaletinden bir servet kazandığı açık. Birçoğu, çocuklarıyla çıplak ayakla kuzey Suriye’de görüldü” dedi.
Kaddor deneyimini paylaştı. “Parayı bozdurduktan sonra bize ek bir güvenlik kontrolü yapılacağı söylendi, ancak bunun bir ücret karşılığında hızlandırılabileceği ima edildi. Saatlerce beklemekten veya asılsız suçlamalardan kaçınmak için ödeme yaptım” dedi.
“İsyancıların kontrolündeki bölgeye giderken sayısız askeri kontrol noktasının her birinde ödeme yapmak zorundaydık. Bize ‘Lübnan’dan bize hediye olarak ne getirdiniz?’ gibi sorular soruyorlardı. Toplamda yaklaşık 300 dolar ödedim.”
Asgari ücretin 19 dolar civarında olduğu bir ülkede, 300 dolar ödemek sıradan Suriyeliler için ezici bir yüktür. BM’ye göre devam eden savaş yaklaşık 13 milyon insanı yerinden etti ve yarısı komşu ülkelere sığındı. Kendi ekonomik ve güvenlik krizleriyle boğuşan Lübnan, tahmini 1,5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.
Öte yandan, savaşla yeniden şekillenen Kuzey Suriye, BM kuruluşlarına göre şu anda 5 milyon insana ev sahipliği yapıyor. Bunların 3,9 milyonu ülke içinde yerinden edilmiş kişilerden oluşurken, 1,9 milyonu da kamplarda ve gayrı resmi yerleşim yerlerinde yaşıyor.
Şafak’ın medya müdürü Safa Sabuk, “Kuzey Suriye’deki yerel belediye meclisleri, potansiyel yeni bir yerinden edilmiş insan dalgasına hazırlanıyor” dedi. Sabuk, örgütün aldığı acil durum önlemlerini ayrıntılarıyla anlatan altı sayfalık bir belgeyi paylaştı; bu belgeler arasında, yerinden edilmiş kişilerin ihtiyaçlarını değerlendirmek için geçen hafta yapılan görüşmeler de yer alıyor.
BM’ye bağlı gruplar, 23 Eylül’den bu yana devam eden çatışmalar nedeniyle yaklaşık 285 bin kişinin Lübnan’dan kaçtığını, çatışmalarda yaklaşık 1.700 kişinin öldüğünü, 10.000 kişinin de yaralandığını tahmin ediyor.
Türk endişeleri
Atlantik Konseyi Bölge Analisti Ömer Özkızılcık, Suriye’nin kuzeyine yönelik mülteci akınının Türkiye için bir güvenlik riski olarak görülebileceğini söyledi.
“Bu gelişme, Lübnan’a büyük bir mülteci dalgası gelmesi durumunda bunların büyük bölümünün Suriye’deki Türkiye sınırına doğru yöneleceğinin açık bir işaretidir” dedi.
“Türkiye’de mülteci karşıtı duyguların yükselişte olduğu bir dönemde, bu gelişme Lübnan’daki askeri tırmanışın ülke sınırlarının ötesinde sonuçlar doğuracağını ve Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit edebileceğini öngörüyor” dedi.
Özkızılcık, Türkiye’nin Suriye’de kurduğu güvenli bölgenin halihazırda 5,5 milyonluk bir nüfusa sahip olduğunu, savaş öncesi 1,5 milyonluk nüfusundan önemli bir artış olduğunu açıkladı. Güvenli bölge genişletilmediği takdirde, başka bir gelen dalgasını barındıramayacağını söyledi.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun eski başkanı ve Türk-Suriyeli siyasetçi Halid Hoca, Lübnan’da üst üste gelen hükümetlerin, Esad ile varılan anlaşmayla Suriyeli mültecileri geri göndermeye çalıştığını ancak başarısız olduğunu söyledi.
“Esad, rejim tarafından aranan ve kendisine teslim edilen muhalifler dışında kendi vatandaşlarını geri almayı reddetti” dedi.
Hoca, Kuzey Suriye’nin büyük bir mülteci akınına ev sahipliği yapacak durumda olmadığı uyarısında bulundu.
“Savaş ilerler ve Suriye topraklarına sıçrarsa, bölgenin demografik bir bombaya dönüşmesi kaçınılmazdır” dedi.
“Bölgede her türlü altyapının eksik olduğu göz önüne alındığında, bu olası senaryoya şimdiden hazırlıklı olmamız gerekiyor.”
Kaynak: Mira Haber