19:11 Perşembe / 28 Mart 2024 | 18 Ramazan 1445

Çin’den Uygur Gazetecinin Ailesine 46 Yıl Hapis

RFA muhabir olarak çalışan Uygur gazeteci Nuriman Abdüreşid’in annesi, babası ve erkek kardeşinin, Çinli otoritelerce, “Terör hazırlığı düşüncesi içerisinde olmak” suçlamasıyla toplam 46 yıl hapis cezasına çarptırıldıkları ortaya çıktı.

Mustafa Bag / Euronews

Washington merkezli Radio Free Asia’da (RFA) muhabir olarak çalışan Uygur gazeteci Nuriman Abdüreşid’in annesi, babası ve erkek kardeşinin, Çinli otoritelerce, “Terör hazırlığı düşüncesi içerisinde olmak” suçlamasıyla toplam 46 yıl hapis cezasına çarptırıldıkları ortaya çıktı.

Ailesinin 2017’de önce toplama kamplarına götürüldüğünü ardından da cezaevine konulduklarını aktaran Uygur gazeteci, Türkiye başta olmak üzere BM ve uluslararası toplumdan aile üyelerinin serbest bırakılması için devreye girmesi talebinde bulunuyor.

Nuriman Abdüreşid, lisans eğitimini Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de, yüksek lisansını Pekin Merkezi Milletler Üniversitesi Çağatay dili ve edebiyatı ve doktorasını da Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsünde folklor alanında tamamlamış.

Küçük kız kardeşi Nursimangül Abdureşid de Şangay’daki lisans eğitiminin ardından yüksek lisansını Marmara Üniversitesi İşletme fakültesinde yapmış.

İki oğlunun iş adamı olmasını sağlayan, iki kızını da en iyi okullarda okutan bir ailenin, Çin hükümetinin hedefi haline geldiğini dile getiren Nuriman ve Nursiman Abdüreşid kardeşler, euronews’e verdikleri mülakatta, Pekin’in, Doğu Türkistan’daki ‘terörle mücadele’ ya da ‘aşırılıkla mücadele’ gibi savların tamamen yalan üzere kurulu olduğunu savundular.

Nuriman Abdüreşid, “Çin Komünist Partisi (ÇKP) iktidarı, Doğu Türkistan’da öncelikli olarak eğitimli ve dünya ile entegre kişileri ve aileleri hedef alıyor. Bölgede yürüttüğü kültürel soykırımı tamamlamak ve Uygur kimliğini ortadan kaldırmak için ise özellikle bu kesimin yok edilmesi gerekiyor.” diyor.

Abdüreşid ailesinin önce toplama kamplarına ardından da cezaevine konulduğunu ilk olarak Türkiye’de yaşayan ailenin küçük kızı Nursiman öğrenmiş.

İki yıl süren yoğun çabalarının ardından Çin’in Ankara Büyükelçiliği’nden anne, baba ve erkek kardeşinin hapse atıldığını kendisine bildirdiğini söyleyen Nursiman Abdüreşid, şöyle konuştu:

“2017 Haziran ayının sonundan itibaren ailemle iletişimim kesildi. Tanıdıklarım aracılığıyla önce babam Abdureşid Tohti ile kardeşim Muhammed Ali’nin tutuklanarak kampa konulduklarını öğrendim. Daha sonra annemin de evden alındığını duydum. Çin hükümetine açık mektup yazdım. Aylar süren mücadelenin içerisine girdim. Aileme dair en ufak bir bilgi ve ipucu almak için gece gündüz gayret ettim. Çin’in Türkiye’deki konsolosluğundan annem, babam ve kardeşim ile ilgili bilgi vermesini talep ettim. 2 yıl süren çabalarımın ardından nihayet 15 haziran günü Çin’in Ankara Büyükelçiliği beni telefonla arayarak ailemin durumu hakkında bilgi verdi.” dedi.

‘Terör faaliyetlerine hazırlanma düşüncesi içerisinde olma’ suçlamasıyla 46 yıl hapis

Toplama kamplarından salıverilmelerini bekledikleri aile üyelerinin, ‘terör hazırlığı düşüncesi içerisinde olma’ iddiasıyla uzun yıllar hapse mahkum edilmiş olmasının kendisine tebliğ edildiğini dile getiren Nursiman Abdureşid, şöyle konuştu:

“Babam Abdureshid Tohti, 13 Aralık 2017’de ‘terör faaliyetlerine hazırlanma düşüncesi’ suçlamasıyla 16 yıl 11 ay hapis cezasına çarpıtılmış. Annem Tacigül Kadir aynı gün (13 Aralık 2017’de) ‘terör faaliyetlerine hazırlanma düşüncesi’ suçlamasıyla 13 yıl ve kardeşim Muhammed Ali’ye de yine 20 Ağustos 2017’de, ‘terör faaliyetlerine hazırlanma düşüncesi’ suçlamasıyla 15 yıl 11 ay hapis cezası verilmiş.” İfadelerini kullandı.

Röportaj sırasında göz yaşlarına hakim olamayan ve ailesinin paramparça edildiğini kaydeden Nuriman Abdureşid, otomotiv sektöründe faaliyet gösteren bir diğer erkek kardeşinin 2016 yılında 7 yıl süreyle cezaevine konulduğunu söyledi.

“Çinliler önce iş insanlarını ve Uygur toplumunun ileri gelenlerini içeri aldı”

ÇKP iktidarının önce iş insanlarını ve Uygur toplumunun önde gelen isimlerini toplama kampına ve cezaevine attığını vurgulayan Nuriman, “2016’da tutuklamalar henüz bu kadar yaygın değildi. Kardeşime 7 yıl hapis cezası verildiğinde biz henüz olayın farkına varmamıştık. Çin, çeşitli bahanelerle önce Uygur iş insanlarını, sanatçıları, gazetecileri, üniversite hocalarını ve sözü dinlenen aydınları birer birer ortadan kaybetti. Dış dünyaya lanse ettikleri, ‘terörle mücadele ediyoruz’ savunmasıysa koca bir yalandan ibaret. Sadece benim ailem değil, bilinçli kişiler içeri alındı. Uygur kültürünü koruyan, kültürüne bağlı olarak yaşayan aileleri, ‘ben Uygur’um’ diyenleri öncelikli hedef haline getirdiler.” dedi.

“Türkiye ile ilgili herhangi bir bağın varsa büyük sorun”

“Ailem Türkiye’ye hiç gelmedi ama kızları Türkiye’de.” diyen Nuriman, “Bu, onların bizi hedef alması için yeterli bir nedendi. Türkiye meselesi orada çok hassas bir konu. Türkçe müzik, Türk bayrağı ya da Türkiye ile bir bağ, büyük sorun demek. Şimdilerde Türkçe ve Uygurca isimler bile yasak.” şeklinde konuştu.

Anne, baba ve erkek kardeşine ‘terör hazırlığı düşüncesi içerisinde olma’ gibi bir ‘uydurma’ bir suç isnat edildiğini kaydeden Uygur gazeteci, şu ifadeleri kullandı:

“Aileme yöneltilen suç, ‘teröre teşebbüs etmeyi planlamak’. İsnat edebilecekleri hiçbir somut ya da soyut delil yok ama ‘planlayan’, ‘düşünen’ gibi suçlamalarla içeri alındılar. Annem ev hanımı. Çocuklarından başka hiçbir şeyi bilmeyen, düşünmeyen. Kaşgar’da yaşamış, başkent Urumçi’ye sadece 2 defa giden bir ev kadını. Babam aynı şekilde oğullarıyla birlikte ticaret yapan bir kişi. Bu insanlara yöneltilen suçlamalar asılsız ve temelsiz. Benim ve diğer kız kardeşimin Türkiye’de okumuş olması, ailemin cezaevine atılmasında büyük etken. Çünkü Türkiye’den memlekete dönen arkadaşlarımızın tamamı içeri atıldılar. Onlardan bir daha hiç haber alamadık. Çinlilerin hazırladığı yasaklı ülkeler listesi var. Onların başında Türkiye geliyor.

“ÇKP’nin İpek yolu Projesi’ni hayata geçirmesi için Uygurları yok etmesi lazım”

İktidardaki Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP), Doğu Türkistan’a tümüyle hakim olmak istediğini savunan Nuriman Abdureşit, “Çin’in İpek Yolu Projesi var ve bu yol tam olarak Doğu Türkistan’dan geçiyor. Çinlilerin bir korkusu var; orası bizim. Yani başka bir ülke. Doğu Türkistan kendilerine ait olmadığını biliyorlar. Bunun için orayı ele geçirmeleri lazım. İpek Yolu’nu rahat rahat kullanabilmesi için o memleketin insanlarını yok etmesi gerekiyor ki orada rahatça iş çevirebilsinler.” diyor.

“Doğu Türkistan’a milyonlarca Çinli yerleşimci getirdiler, bize soykırım uyguluyorlar”

Çin’in Uygurlara ve Doğu Türkistan’daki diğer Türki toplumlara karşı soykırım uyguladığını belirten RFA muhabiri Nuriman Abdüreşit, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ben Uygur’um’ diyen herkesi içeri attılar. ÇKP, Uygurları tam anlamıyla yok etmek istiyor. Hatırlarsınız ‘Uygurlara hiç acımayın’ emri gelmişti. Yine bir başka yazıda ‘Uygurları, böcekleri ilaçlar gibi ilaçlayın’ denmişti. Doğu Türkistan’ı kendi isimlendirdikleri şekilde (Şinjang / Yeni cephe) anmak ve orada sadece Çinlileri tutmak istiyorlar. Kendilerine benzemeyenlerden korkuyorlar. Bizim dilimiz, kültürümüz, inancımız ayrı, yazımız ayrı. Her şeyimiz kendimize ait. Bize karşı soykırım uyguluyorlar. Uygurların hepsini yok etmek istiyorlar. Toplama kampları kurulduktan sonra Uygurların tamamını içeri aldılar. Sokaklarda artık sadece Çinliler dolaşıyor. ‘Uygurlar rahat yaşıyor’ diyorlar, halbuki orada yaşayanlar Uygurlar değil Çinliler. Pekin, milyonlarca Çinli yerleşimciyi getirip Doğu Türkistan’a yerleştirdi.

“Trump’ın Uygur tasarısını imzalaması bir umut, oysa bunu Türkiye yapmalıydı”

ABD Başkanı Donald Trump’ın Senato ve Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen Uygur tasarısını imzalamasının kendileri için bir umut olduğuna işaret eden Abdüreşit, “Trump’ın imzası bir umut, büyük bir destek.” diyor.

Benzer bir uygulamanın Türkiye ya da halkı Müslüman ülkeler tarafından neden yapılmadığından yakınan Uygur muhabir, “Aslında bizim kardeşlerimiz olarak gördüklerimiz bizi desteklemeliydi, Onlar yanımızda olmalıydılar, bunu çok istedik. Çünkü Türk olduğumuz için orada soykırıma uğruyoruz. Müslüman olduğumuz için bizi hedef alınıyoruz. Müslüman ve özellikle Türk ülkelerse bizim yanımızda olmadılar. Amerika, şu anda Uygurları koruma adına böylesi bir yasa çıkardı bizim için çok büyük bir umut. Toplama kamplarındaki ve cezaevlerindeki 3 milyon insan için bir umut. Onların çürüyüp gitmeyeceklerinin ispatı. Trump’ın imzası, ‘sizi duyan birileri var, çürüyüp gitmeyeceksiniz’ mesajı veriyor. Bundan sonra ne olacağına bakacağız.” sözleriyle Türkiye’ye sitemini dile getirdi.

Türkiye’ya çağrı: Bize kardeşim diyebilmek için yüzünüz olsun

Ancak her şeye rağmen Türkiye’yi çok sevdiklerini ve vatan olarak gördüklerini belirterek Nuriman Abdüreşit, Ankara’ya şu sözlerle çağrıda bulundu:

“Biz Uygurlar, hepimiz Türkiye’yi çok seviyoruz. Orası bizim için vatan. Türklerin iki vatanı var; biri doğup büyüdüğümüz yer ikincisi de Türkiye. Türkiye’de 8 yıl kaldım. Doktora yaptım ve üniversitede çalıştım, öğrencilerim oldu. Türkiye’de halk çok iyi. Uygur deyince ‘kardeşimsin’ diyorlar. Türkiye’de kendimi Kaşgar’da gibi hissediyorum. Biz Türklerle biriz, aynıyız. Ancak Türkiye’ye bir çağrım var; eğer bu suskunluğunuz böyle devam ederse, sonradan iş işten geçtiğinde bizim hatırlayacağımız şey sizin suskunluğunuz olmasın. Bize kardeşim diyebilmek için yüzünüz olsun. Sonradan kusura bakma o zamanlar öyleydi demeyin. Kardeşim diyorsunuz da nasıl kardeşsiniz? Ben ölürken sen ne yapıyorsun? İyi ki varsın kardeşim diyebilelim. Biliyoruz bu süreç gelip geçici. Tarihte bizim çekmediğimiz kalmadı ama bu defa yanımızda olun lütfen. Çünkü şu anda son aşamaya geldik. Biz Türkiye’nin hiçbir şey yapmasa da yanımızda olduğunu hissettirmesi istiyoruz en azından.

“Basına sesleniyorum, Uygurların sesi kısılmış durumda, vicdanınızın sesini dinleyin”

“Doğu Türkistan meselesini yazmak habercilikten öte insani bir durum halini aldı. Bizim bir görevimiz var, biz gazeteciyiz. Sessizlerin sesini duyuracağız.” ifadelerini kullanan Nuriman Abdüreşit, meslektaşlarına şu sözlerle çağrıda bulundu:

“Uygurların sesi kısılmış ve boğulmuş durumda. Milyonlarca insan kamplarda. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük kıyım. O zamanlar bu kadar teknoloji yoktu. Şu anda gazeteciler olarak elimizde imkan varken oradaki insanların hayatını kurtaralım. Çin’in parası var evet, belki kimilerini satın alıyor ama bizim de vicdanımız var. Kalemimiz var, elinizdeki kalem utanmasın. Bir gazeteci olarak diyorum ki; benim ailemin başına gelen hiçbir meslektaşımın başına gelmesin. Annem, babam ve kardeşlerinden haber alamıyorum, yıllardır seslerini duyamadım. Hiçbir şey yapamıyorsanız bari sesimizi duyurun.”

DİĞER GELİŞMELER