12:34 Cuma / 29 Mart 2024 | 19 Ramazan 1445

Bir rüyanın inşası: Hicaz Demiryolu

Yapımına 1 Eylül 1900 tarihinde düzenlenen resmi bir törenle Şam ile Der’a arasında başlanan ve büyük bir rüyanın gerçeklemesi anlamına gelen Hicaz Demiryolu Projesi hiç şüphesiz Osmanlı Devleti’ne ve İslam Âlemine büyük katkılar sağlamıştır.

Yaklaşık yarım asırlık bir fikrin ürünü olarak hayat bulan ve büyük ölçekte Sultan II. Abdülhamid döneminde gerçekleştirilen Hamidiye Hicaz Demiryolu, bu demiryolunun inşasına kadar tesis edilen diğer demiryollarının aksine; finansmanıyla, inşaatıyla ve tasarımıyla İslam âleminden toplanan ianeler vesilesiyle inşa edilmiş ve dönem itibariyle tüm İslam âleminin gurur kaynağı olduğu gibi Sultan II. Abdülhamid’e de 33 yıllık hükümdarlığının en büyük eserini yaratma fırsatı vermişti. Yapımına 1 Eylül 1900 tarihinde düzenlenen resmi bir törenle Şam ile Der’a arasında başlanan ve büyük bir rüyanın gerçeklemesi anlamına gelen Hicaz Demiryolu Projesi hiç şüphesiz Osmanlı Devleti’ne ve İslam Âlemine büyük katkılar sağlamış, yalnızca İstanbul-Medine arasında yapılacak seyahatleri kısa süreye indirmekle kalmamış, aynı zamanda Arap topraklarında çıkabilecek her türlü isyanın kısa yoldan bastırılması imkânını da olanak tanımıştır.

Avrupa’da modern anlamda ilk demiryolu, 15 Eylül 1830 tarihinde Manchester ile Liverpool kentleri arasında yapılmış ve bundan kısa bir süre sonra da Avrupa’nın büyük bir bölümü demiryolu ağları ile kaplanmıştı. Batıda meydana gelen bu gelişmeleri yakından takip eden Osmanlı padişahları ve devlet erkânı da, Osmanlı topraklarında demiryolu inşaatlarını arzulamışlardı. Nitekim, tren yolu hattının saray bahçesinden geçmesi söz konusu olduğunda Sultan Abdülaziz’in, “memleketime demiryolu yapılsın da isterse sırtımdan geçsin razıyım” ifadesi, Osmanlı devlet adamlarının demiryoluna verdikleri ehemmiyeti göstermesi bakımından önemlidir. Osmanlı Devleti, Batı’da meydana gelen demiryolu devrimini yakından takip etmesine rağmen, demiryolu inşası rüyasını ancak modern anlamdaki ilk demiryolunun inşaatından yaklaşık 26 yıl sonra İskenderiye-Kahire demiryolu ile gerçekleştirebilmişti.

Ülkeyi ekonomik açıdan canlandırmak için demiryollarına büyük önem veren devlet, bunu Avrupalı devletlere tanınan imtiyazlarla gerçekleştirmeye çalışmış ve bu suretle Hicaz Demiryolu inşaatına kadar yapılan demiryollarının birçoğu Batılı ülkeler tarafından yapılmıştı. 1876 tarihinde tahta çıkan II. Abdülhamid de 33 yıllık saltanatı süresince demiryolu inşaatlarına büyük önem vermiş, devleti içinde bulunduğu siyasi, iktisadi ve askeri buhrandan kurtarmak adına uygulamayı düşündüğü çözüm yollarından biri olarak Hicaz Demiryolu inşaatı gündeme gelmişti. Zira, Hicaz Demiryolu’nun inşa edilmesi halinde Osmanlı Devleti, hem Arabistan’daki siyasi nüfuzunu kuvvetlendirecekti hem de iktisadi anlamda önemli bir destek temin edecekti. Bunlardan ziyade, bu muazzam eserin vücuda getirilmesi, devletin İslam âlemindeki imajını daha da güçlendirecek ve II. Abdülhamid’in Pan-İslamizm politikasını kuvveden fiile geçirebilmek hususunda yardım edecekti.

Yaklaşık yarım asırlık bir fikrin ürünü olan Hicaz Demiryolu, Sultan II. Abdülhamid tarafından da büyük bir destek görmüş ve bu tarihlerde Hicaz Bölgesi diye adlandırdığımız yerlerde iç karışıklıkların ve düzensizliklerin de mevcut olması sonucu, bu demiryolunun inşası zorunlu bir hale gelmişti. II. Abdülhamit Hicaz Demiryolu’nun inşası için kesin kararını vermeden önce bir kez de Osmanlı devlet erkânının fikirlerini almış ve ekserisinin, mevcut mali ve teknik imkânlarla böyle büyük bir yatırımın başarılamayacağı yönündeki olumsuz cevaplarına rağmen, onları dinlemeyerek kendi ifadesiyle: “ Cenâb-ı Hakk’ın avn ü inayeti ve Resul-ı Ekrem (s.a.s.) Efendimiz hazretlerinin imdâd-ı ruhaniyetine müsteniden Hat-ı Mezkûrun inşası içün” emir vermişti. Hicaz Demiryolu’nun inşası hususundaki 2 Mayıs 1900 tarihli iradeden sonra, bu karar gerek Osmanlı, gerekse İslam kamuoyunda geniş yankı uyandırmış, dönemin gazete ve dergileri hemen her gün hattın inşası ile ilgili birbiri ardına haberler yayımlamaya başlamıştı.

Hicaz Demiryolu’nun inşa nedeni genel olarak dini sebeplere dayandırılsa da, bu denli büyük bir projenin yalnızca haccı kolaylaştırmak için yapılmış olabileceği ihtimali biraz zayıf kalmakta ve bu demiryolunun inşa sebepleri; dini, iktisadi, siyasi ve askeri nedenlere dayanmaktaydı. Askeri açıdan bakıldığında; Mısır sınırına doğru süratle asker sevk edilebilecek ve bu da Arabistan’ı Osmanlı idaresine almak emelini gerçekleştirebilecekti Bu nedenle, hat boyunca meskûn Bedeviler de, bu sebepten ötürü hattın inşasına karşı güçlük çıkarmışlar ve birçok kez de sabote etmişlerdir. Projenin hayata geçirilmesi siyasi açıdan da büyük bir öneme sahipti ve bu projenin gerçekleştirilmesi halinde, hem Müslümanların halifesi sıfatıyla II. Abdülhamit’in âlem-i İslam nazarındaki nüfuzu artacaktı hem de devletin bekasını temin etmek için uygulamaya çalıştığı Pan-İslamizm politikasının sözde kalmayıp icraata geçmesine yardımcı olacaktı. Hicaz Demiryolu inşaatında dini, askeri ve siyasi nedenlerin yanında iktisadi nedenler de önemli bir etken olmuştur. Zira, Hicaz Demiryolu bir iktisat-ı milli teşebbüs olarak, Osmanlı topraklarında servetin, sanayinin ve nüfusun arttırılmasına hizmet edecekti. Hicaz Demiryolu’nun inşası, bir taraftan Hicaz bölgesinin imarını sağlarken, diğer taraftan da Osmanlı topraklarının gelişmesini temin edecekti.

Hicaz Demiryolu’nun inşasına karar verildikten sonra gerekli fizibilite çalışmaları yapılmış demiryolunun maliyeti 4 milyon lira olarak hesaplanmıştı. Fakat devletin bu sıradaki mali durumu göz önünde alınınca bu para epey külfetliydi ve neredeyse devlet bütçesinin %20’sine tekabül eden bu paranın tamamını da ödemek imkânsızdı. İşte bu esnada devlet erkânı başta olmak üzere, Osmanlı halkı da bir dayanışma örneği sergilemiş, çeşitli bağış ve yardımlarda bulunarak bu projeye sahip çıkmışlardır. İslam âlemi tarafından da büyük bir öneme sahip olan bu proje, dünya yüzeyindeki birçok Müslüman ülke ve halk tarafından da desteklenmiş; Fas, Tunus, Cezayir, Rusya, Çin, Singapur, Hollanda, Güney Afrika, Ümit Burnu, Cava, Sudan, Pretorya, Bosna- Hersek, Üsküp, Filibe, Köstence, Kıbrıs, Viyana, İngiltere, Almanya ve Amerika’daki Müslümanlar Hicaz Demiryolu’nun yapımı için bağışta bulunmuşlardır. Hatta Müslümanların dışında, Almanlar, Yahudiler ve birçok Hıristiyan bile bağışta bulundu. Fas Emiri, İran Şahı ve Buhara Emiri gibi devlet idarecilerinden de yardımlar gelmiştir.

Gerekli mali kaynağın bu şekilde temin edilmesiyle birlikte Hicaz Demiryolu inşasına, II. Abdülhamit’in cülusuna tesadüf eden 1 Eylül 1900 tarihinde başlanmış ve projenin inşaatı Almanlara verilmişti. Demiryolu yapımına ilk olarak Şam-Der’a arasında başlanmış ve birkaç yıl sonra birçok güzergâhtan geçerek nihayet 31 Ağustos 1908’de Medine’ye varılmıştı. O tarihe kadar toplam 1464 km’yi bulan Hicaz Demiryolu, Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışının 33. yıldönümü olan 1 Eylül 1908 tarihinde yapılan resmî bir törenle bütünüyle işletmeye açılmış ve I. Dünya Savaşı’na kadar yoğun bir şekilde kullanılmıştı.

II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesine kadar “Hamidiye Hicaz Demiryolu” olarak anılan ve 18 Ocak 1909’dan itibaren sadece “Hicaz Demiryolu” olarak lanse edilen hat, 1918’e gelindiğinde 1900 km’yi aşmıştı. I. Dünya Savaşı akabinde Osmanlı Devleti ile yapılan Mondros Mütarekesi’nin 16. Maddesi gereği, Medine Komutanı Fahrettin Paşa’nın Medine’yi teslim ve tahliye etmesiyle birlikte Hicaz Demiryolu üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti de kalkmıştır. Öte yandan, Medine’de bulunan Mukaddes Emanetler, Fahreddin Paşa’nin üstün çabalarıyla Hicaz Demiryolu hattı sayesinde İstanbul’a taşınabilmiştir.

Netice olarak, büyük bir rüyanın inşası olarak addedilecek mertebede bir ehemmiyete sahip olarak inşa edilen Hicaz Demiryolu, kısa ömrüne rağmen; dini, siyasi, iktisadi, askeri ve toplumsal açılardan birçok mühim sonuca vesile olmuştur. Zira, yabancı sermaye tarafından yapılan demiryollarında görev verilmeyen pek çok Müslüman mühendis, bu demiryolunun inşasında istihdam edilmiş ve bu süreçte azımsanmayacak raddede teknik eleman yetişmişti. Hicaz Demiryolu’nun yapımı aşamasında kaydedilen bilgi, brikim, tecrübe ve teknik ise, Cumhuriyet Devri Demiryollarının temelini teşkil etmişti. Bunlara ilaveten bu demiryolu, Osmanlı Devleti’nin o bölgeyle irtibatını temin ettiği gibi, hacca gitmek isteyen Müslümanların işini de oldukça kolaylaştırmıştı. Hicaz Demiryolu, meydana getirdiği maddi sonuçların yanısıra, insanlarımızın ortak bir hedef ve ideal etrafında yardımlaşma ve dayanışma bilincinin oluşmasına da önemli bir katkı sağlamıştır.

Kaynaklar:
Emrah Çetin, “Türk Basınına Göre Hicaz Demiryolu (1900-1918)” History Studies Ortadoğu Özel Sayısı / Middle East Special Issue 2010.
Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryolu, İstanbul 1994.
Metin Hülagü, Bir Umudun İnşası Hicaz Demiryolu, 2008.
İstanbul’dan Medine’ye Bir Tarih Belgeseli Hicaz Demiryolu Fotoğraf Albümü, Albaraka Türk Yayınları, İstanbul 1999.

DİĞER GELİŞMELER