1979’un Aralık ayı, Afganistan’ın modern tarihinde bir dönüm noktasına işaret etti. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a askerî müdahalesi resmî olarak 24 Aralık 1979 tarihinde başladı. Ancak ülkede işgali hazırlayan gelişmeler ve buna verilen tepkiler, müdahaleden günler önce belirginleşmişti.
İşgale giden arka plan: Kabil’de kriz, taşrada gerilim

Afganistan, 1978’deki Saur Devrimi’nin ardından derin bir istikrarsızlık sürecine girmişti. Yeni yönetimin toplumsal yapıyla uyumsuz sert uygulamaları, özellikle kırsal bölgelerde tepkileri artırırken; güvenlik operasyonları ve siyasal baskılar, ülkenin birçok noktasında gerilimi tırmandırdı. Bu süreç, yalnızca bir yönetim krizine değil, aynı zamanda Afganistan’ın dış müdahalelere açık hâle geldiği daha büyük bir kırılmaya zemin hazırladı.
Aralık 1979’a gelindiğinde, Sovyet etkisinin giderek arttığı; Kabil’deki yönetimin içeride güvenliği sağlayamadığı ve ülkenin geleceğinin dış güçlerin müdahalesiyle şekillenebileceği yönündeki kanaat, Afgan toplumunun geniş kesimlerinde karşılık bulmaya başladı.
Vaazlar, toplantılar, kabile istişareleri
Bu atmosferde âlimler, medrese çevreleri ve kabile önderleri, özellikle doğu ve güney bölgelerinde daha yoğun şekilde bir araya gelerek toplumsal dayanışmayı güçlendirmeye çalıştı. Hutbeler ve yerel toplantılar üzerinden verilen mesajlarda üç tema öne çıktı:
Ülke bütünlüğünün ve dinî kimliğin korunması,
Dış müdahaleye karşı meşru savunma fikri,
Dağınık yerel tepkilerin ortak bir iradeye dönüştürülmesi.
Bu dönemde yapılan çağrılar, henüz tek merkezli ve düzenli bir askerî yapıya dönüşmüş değildi. Ancak 15 Aralık civarında gözlenen yükseliş, Afgan toplumunun farklı unsurları arasında “işgal ihtimali”ne karşı ortak bir refleksin güçlendiğini gösterdi.
“Afgan cihadı”nın toplumsal zemini
Sovyet müdahalesinin başlamasıyla birlikte, daha önce yerel düzeyde süren karşı koyuş, kısa sürede ülke çapında daha organize bir direnç hattına evrildi. Aralık ortasında yükselen çağrılar, bu yeni dönemin “fikrî ve toplumsal hazırlık safhası” olarak görülebilir.
Tarihçiler bu kesiti, yalnızca askerî bir hesaplaşmanın başlangıcı olarak değil; aynı zamanda Afganistan’da uzun yıllar sürecek bir direniş dalgasını doğuran zihniyet, motivasyon ve mobilizasyon eşiği olarak değerlendirir.
Bölgesel ve küresel etkiler
Afganistan’daki gelişmelerin etkisi kısa sürede ülke sınırlarını aştı. Sovyet işgali, Soğuk Savaş’ın en sert başlıklarından biri hâline gelirken; Afgan toplumunda şekillenen direniş tecrübesi de İslam dünyasında ve bölge siyasetinde geniş yankı buldu. İlerleyen yıllarda savaşın hem insani maliyeti hem de jeopolitik sonuçları, yalnız Afganistan’ı değil, çevre ülkeleri ve uluslararası dengeleri de derinden etkileyecekti.
Kaynak: Mira Haber
Mira Haber – Ortadoğu Bağımsız Muhabir Ajansı Tarafsız değiliz. Ancak Mirahaber'de sadece gerçekleri okursunuz.