iran disisleri bakani arakci istanbulda konustu abd saldirisina yanit verecegiz

İran: “Mehdi gelmeden Yahudi’ye dokunmayız”

Geçtiğimiz haziran ayında İran ve İsrail arasında sahnelenen “teatral savaş”, dünya kamuoyuna iki ülkenin birbirine diş bilediği izlenimini vermişti. Ancak perde arkasına dikkatle bakıldığında, bu gerilimin ne kadar gerçek olduğu ve kime hizmet ettiği büyük bir soru işareti olarak önümüzde duruyor. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi’nin son açıklaması ise tabloyu bir kez daha berraklaştırdı: “İsrail’i haritadan silmek gibi bir planımız yok.”

Bu sözler, yıllardır “Kudüs davasının hamisi” gibi sunulan İran’ın İsrail’e karşı neden gerçek bir saldırı gerçekleştirmediğini açıklar nitelikte. Üstelik Gazze’de binlerce insan açlık ve bombalarla boğuşurken, Lübnan’ın güneyi ateş altındayken, İran sadece kınama mesajları yayınlamakla yetindi.

Şiî akidesine göre, beklenen “Mehdî” gelmeden Yahudilere karşı savaşmak caiz değil. Aksine, Şiîler Mehdi’nin zuhurunu geciktirenin Sünnîler olduğuna inanır ve öncelikli olarak Sünnîlerle mücadeleyi esas alır. İran’ın bölgedeki siyasî ve askerî operasyonlarına bakıldığında, hedef alınanların neredeyse tamamının Sünnî halklar ve yapılar olması bu itikadî temele dayanıyor.

Mehdi, Mesih ve Deccal Paradoksu

Daha da çarpıcı olan ise İranlı Şiîler ile Yahudilerin “beklentileri” arasındaki benzerlik. Şiîlerin beklediği Mehdi ile Yahudilerin beklediği Mesih arasında inanılmaz paralellikler var. Her iki kesim de kurtarıcı figürün gelmesiyle dünya düzeninin değişeceğine inanıyor.

Nitekim sahih rivayetlerde, Deccal’in İran’ın İsfahan şehrindeki Yahudi mahallesinden çıkacağı bildiriliyor:

“Deccâl’e, Asbahan (İsfahan) Yahudilerinden yetmiş bin kişi tabi olacaktır.” (Müslim, 2944)
Tarihçi İbn Kesîr de bu rivayeti şu sözlerle teyit eder:

“Deccâl’in zuhurunun başlangıcı Asbahan’daki Yahudiyye mahallesinden olacaktır. Önce güçlü bir kral, sonra peygamber, ardından ilah olduğunu iddia edecektir.”

Bu bağlamda bakıldığında, Şiî-İsrail ilişkilerindeki samimiyetsizlik ve İran’ın Yahudilere karşı sessizliği çok daha net anlaşılıyor.

İran, kendi topraklarında Mossad operasyonlarıyla öldürülen generallerine bile güçlü bir karşılık veremezken, ümmeti kurtarma iddiasında bulunuyor. Ancak düşmanına vuracağına önceden haber verecek kadar “nahif” bir devletin, Kudüs davasında samimi bir aktör olamayacağı aşikâr.

Aslında İran’ın “düşmanı” çoktan bellidir: Sünnîler. Bölgedeki tüm çatışmalar ve mezhep savaşları, bu ön kabulle şekillenmektedir.

İran ve İsrail arasındaki sahte düşmanlık tiyatrosu her seferinde yeni bir sahneyle karşımıza çıkıyor. Olan ise Gazze, Şam, Bağdat ve Sana’daki masum Müslümanlara oluyor. İran, tıpkı İsrail gibi, kendi kurtarıcısını bekleyen bir zihniyetin esiri. İkisinin de umudu, aynı sahnede perde açacak olan Deccal’dır.

Kaynak: Mira Haber 

Bir yorum

  1. çok güzel tespit çünkü bunların beklediği şahıs aslında Deccal Mesih olarak karşılarına çıkacak

Bir Cevap Yazın