Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hakkında en fazla tartışma olan ve komplo teorilerine en çok konu olan meselelerden biri niteliğinde.
Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hakkında en fazla tartışma olan ve komplo teorilerine en çok konu olan meselelerden biri niteliğinde.
Lozan Barış Anlaşması hakkında 1960’lı yıllarda kitap yazan tarihçi Kadir Mısırlıoğlu kitabının adını “Lozan, Zafer mi, Hezimet mi?” koymuştu. Türkiye’de Lozan Barış Anlaşması daha çok bu soru üzerinden tartışılıyor.
Kadir Mısıroğlu
Tarihçi Mısıroğlu, Lozan konusunda en sert tutuma sahip olan isimlerin başında geliyor.
Kadir Mısıroğlu, Lozan’a dair kitabının takdiminde şu yorumu yapıyor:
“Lozan, muazzam bir imparatorluk mirasının hân-ı yağması (yağma sofrası) dır. Türk’ün şahsında İslâm’dan intikam alınarak, bütün bir İslâm Dünyası’nın başsız bırakılmasıdır !..
Lozan’ın getirdiği; adalarla yunan stratejik çemberine alınmış iktisadî kaynaklardan mahrum, her türlü ünvan ve sıfatı yolunmuş, gayri tabiî hududların çizdiği küçük bir Türkiye’dir.”
Mısıroğlu, Lozan’a dair şu ifadeleri kullanmıştı:
“Lozan muazzam bir imparatorluk mirasının han-ı yağmasıdır. Çünkü Lozan’da Trablusgarp’dan, Mısır’dan ve Yemen’den bile vazgeçtiğimize dair madde var. İslam’dan intikam alınarak bütün İslam Dünyası’nın başsız bırakılmasıdır. Bugün Filistin’in başına gelen bela İslam alemindeki ipliği kopmuş bir tespih gibi dağınıklıktır. Bugün Ortadoğu’da yaşananlarının temeli Lozan’da atılmış yanlış adımlardır. Baro Başkanı, Lozan Antlaşması için ”bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum günüdür” diyor. Cumhuriyet Gazetesi ”Lozan Bağımsızlıktır” diyor. Hepsi yalan. Sevr Anlaşması Sulh projesi olduğunu Atatürk’te söylemişti. Sevr anlaşması ölüm ise, Lozan ise daha az kötü bir anlaşmadır. Lozan’da İstikbalimiz temin edildi demek yanlış. Çanakkale ve İstanbul Boğazlarımız 15 kilometre derinliğe kadar gayri askeriydi. Ortadoğu Osmanlıyı arıyor.”
Taha Akyol
“Bilinmeyen Lozan” kitabının yazarı ve aynı adlı belgeselin yapımcısı Hürriyet yazarı Taha Akyol, söz konusu soruyu yanlış buluyor:
“Lozan, hezimet mi, zafer mi? sorusunu yanlış buluyorum. Lozan’a zafer demek de hezimet demek de siyasi bir tavırdır. Lozan’ı araştırmak lâzım.”
Akyol, Adalar konusunda ise tek cümlelik yanıt veriyor:
“Biz adaları 1911-1912 yılında İtalya ve Balkan Savaşlarında kaybettik.”
Akyol bugün Hürriyet gazetesindeki köşe yazısında da, “Büyük zaferi Lozan’da heba etmediler; bazı eksikler olsa da yapılabilecek olanı yaptılar. En önemlisi de Osmanlı bütçesinin üçte ikisini alıp götüren Düyun-u Umumiye ve kapitülasyonları kaldırarak bağımsız Türkiye’yi kurdular” ifadelerine yer verdi.
Profesör Baskın Oran
Lozan üzerine araştırmalar yapan Profesör Doktor Baskın Oran da “Zafer mi, hezimet mi?” sorusunu sevmeyenlerden.
“Bu soru cahilce bir soru. Neden biliyor musunuz? Lozan Barış anlaşması iki savaşı sona erdirdi. Nedir o iki tane savaş Türkiye’nin yenildiği “1. Dünya Savaşı” ve Türkiye’nin yendiği “Kurtuluş Savaşı”. Dolayısıyla Lozan Anlaşması bu ikisini birden sona erdirdi. ‘Zafer midir, hezimet midir?’ diyenlerin bilmediği bu. Türk tarafı olarak alınabilecek en iyi şeyin alındığına benim zırnık kadar şüphem yok.”
Baskın Oran’a göre, Türk tarafının istediğini almasındaki en büyük etken İngiltere’nin Lozan anlaşmasını bir an önce sonlandırma isteğiydi.
“Dünya Savaşı sonrasında Lozan yapılırken dönemin dünya gücü İngiltere’nin başı beladaydı. Ülkede insanlar ‘Çocuklarımızı artık terhis edin’ baskısı yapıyorlardı. İkincisi başında İrlanda sorunu vardı. Ülke içinde siyasi liderler arasında sert çatışmalar vardı. Özet olarak bir an önce barış yapıp kendi iç meselelerine dönmek istiyordu. Bu arada da İngiltere ile Fransa ve Fransa ile İtalya çatışma halindeydi. Nitekim Fransa, İngiltere’ye 1921 Ankara anlaşmasını yaparak büyük kazık atmıştı. Fransa, Gaziantep, Maraş civarlarından çekilivermiş, İngiltere’yi iyot gibi açıkta bırakmıştı. Müttefikler arasındaki bu kavga gürültü ortamında bir an önce anlaşma yapılması gerekiyordu. Bu sebeple Lozan, Türkiye’nin isteklerinin büyük çoğunluğunun kabul edilmesiyle sonuçlanmış bir anlaşmadır.”
Mustafa Armağan
Tarihçi Mustafa Armağan ise Lozan Barış Anlaşmasının bir hezimet olduğunu savunuyor. Armağan’a göre görüş farklılığı olabilecek tek konu hezimetin büyüklüğü:
“Lozan’ın Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi bir zafer değil hezimet olduğu açık fakat kaç sıfır yenildiğimiz hususu 3 sıfır mı, 5 sıfır mı, 7 sıfır mı olduğu tartışılabilir; bu noktada görüşlerimiz farklılaşabilir. Misak-ı Milli hedeflerine bile ulaşamamış, Batum’u, Antakya’yı, Adaları, Batı Trakya’yı alamamış; Kıbrıs’ı, Mısır’ı Sudan’ı İngilizlere bırakmış bir anlaşmadır. Neticede bizim canımızı dişimize takıp kazandığımız, o kadar şehit verdiğimiz İstiklâl Harbi’mizin kazandığımız zaferin bir karşılığı olmamıştır. Batı Trakya, o tarihte daha fazla Türk içeriyordu. Misak-ı Milli bize Türklerin çoğunlukta yaşadığı yerler Misak-ı Milli’ye dahildir deniyordu. Batı Trakya, Yunanistan’a bırakılıyor, Doğu Trakya Türkiye’de kalıyor, Batı Trakya’nın Yunanistan’a kalmasının hiçbir makûl açıklaması olamaz. Eğer bir zafere kazanmışsanız zafer kazandığınız ülkeye nüfusu yüzde 80 Türk ve Müslüman olan bir bölgeyi bırakamazsınız bu açık bir hezimettir. Ege adaları, İtalyanlara bırakılmıştır, Ege Adaları onların hakkı değildir. Ege adaları İtalyanlara geçici olarak bırakılmıştır ama Lozan’da bunlar mevzu bahis edilememiştir. Lozan’ın zafer olduğu bir yanlıştır.”
Profesör Elçin Macar
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Elçin Macar da Lozan Anlaşması’nın “Hezimet” ve “Zafer” kelimeleri ile tartışılmasını doğru bulmuyor.
“Bir kere bu iki kelimenin üzerinden tartışılmasını pek anlamlı bulmuyorum. Çünkü bir kere uluslararası konferanslar ve onların sonucunda oluşan uluslararası anlaşmalar birer diplomatik sürecin sonucudur. İster istemez bir al ver sürecinin sonucudur yani hiçbir zaman da tarafları yüzde 100 tatmin etmez. Lozan döneminde Türkiye’nin öncelikleri vardı. Birincil olarak önem verdiği meseleler vardı, daha aşağıdaki meseleler vardı. Böyle bakıldığında biraz acilen Osmanlı mirasını tasfiye etmek ve yeni devlet kurma sürecinde daha çok bağımsızlığa ve sınırlara odaklanmış bir diplomasi izlemişti Türkiye. Aslına bakarsanız da her ne kadar tam istediği gibi olmasa da büyük oranda hedeflerini tutturmuştur. Kapitülasyonların kaldırılması ile Balkanlar da özellikle de Yunanistan ile sınırlarını Türkiye kendi istediği biçimde çizdirdi. Tam olarak istediğini alamasa bile öncelikleri açısından Lozan, Türkiye açısından başarılıdır denilebilir. Adalar ise o zamanlar İtalya’daydı. Lozan’da gündeme bile gelmedi. 2. Dünya Savaşı’nda İtalya yenildikten sonra adalar Paris Anlaşması ile Yunanistan’a verildi.”
Murat Bardakçı
Tarihçi Murat Bardakçı da Lozan anlaşmasını savunanlar arasında:
“Lozan, Türk tarihinin en şerefli andlaşmasıdır! Zira sınırları kat kat genişleten büyük bir fethin neticesinde diz çöktürülen devletlerle değil, yaşadığımız çok büyük bir mağlûbiyetin, yani Birinci Dünya Harbi’nin ardından giriştiğimiz İstiklâl Mücadelesi’nin ardından imzalanmıştır.
Türkiye’de Lozan konusunda yapılan tartışmaların tuhaf bir tarafı var: Lozan, bugün bazı çevreler için gelir elde etme vasıtasıdır ve bu para kazanma merakı Lozan’ı yerden yere vurmakla, “hezimet”, yani “yenilgi” olduğunu söylemekle yapılıyor! Adamlar üstelik sadece Lozan’a verip veriştirmekle kalmıyor, onun hayata geçirilmesini sağlayan İstiklâl Savaşı’na da veryansın etmekle meşguller, hattâ arada bir “Kurtuluş Savaşı diye bir harp hiç olmadı, yaşanmadı” diyen çatlaklar bile çıkıyor!
Profesör İlber Ortaylı
Ortaylı’nın Lozan’a dair yorumları ise şöyle:
““Lozan hezimettir” diye bir tarih görüşü var. Lozan ne hezimettir, ne de büyük bir zaferdir. Diplomasinin zaferi olmaz, olsa da Avrupa hiçbir zaman bunu Türklere tattırmaz. Kurtuluş Savaşı’nda süngümüzü nereye dayadık ve nereyi geri fethettiysek ancak onları aldık. Hatta savaş tazminatımıza karşılık küçük bir toprak bile verilmedi; sınırımızın ötesinde kalan Karaağaç İstasyonu’nu bize bağladılar. Zor şartlarda kazandığımız ve devam edemeyeceğimiz bir savaş için Lozan, cihan savaşını bitiren bir uzlaşma örneğidir. (O demecimde de “Kahve sohbetlerinde abuk sabuk konuşmalar yapan ve gazete sütunlarına bunu geçirenlere katılmamız mümkün değildir, kasabalarda tarih yazılmaz” demiştim.) Bugün Cumhuriyet gazetesi benim bu demecimin sadece bir bölümünü alıp tekrar yayınlıyor, amacının Lozan Antlaşması’nı savunmak olduğunu pek zannetmiyorum. Cumhuriyet’in yeni tutumu malum, bu yaptığının ise cinlik değil, basitlik olduğunu belirtmem gerekir.
Tekrar edelim; Lozan, fevkalede yorulduğumuz, artık kıpırdama ihtimalimiz olmayan bir zaferden sonra imzalanmıştır. Üstelik, karşı taraf açısından da, hem Yunanistan hem Büyük Britanya için de şartlar böyleydi. Ama şunu söylemeli: Savaştan sonra Yunanistan’ı diplomasi ile korudular. Türklere bunu hiçbir zaman yapmazlar. Ege adalarına gelince… Bu adalar zaten Balkan Savaşları öncesinde elden çıkmıştı. Yunanistan da Balkan Savaşları sırasında Kuzey Ege adalarına saldırdı; Averoff Zırhlısı’ na karşı koyacak donanmamız yoktu. Lozan’da bu adalar için çok bir şey yapılamayacağı açıktı. Elimizde sadece İmroz (Gökçeada) ve Tenedos’u (Bozcaada) tutabildik. Ege adalarının hali bundan ibarettir.”
Mepa News