Suriye sahasından çeviri ve makaleleri ile tanıdığımız aktivist Muhammed Atta ”Sufiyye ve Direniş Ekseni” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Muhammed Atta’nın ”Sufiyye ve Direniş Ekseni” başlıklı yazısını ilginize sunuyoruz:
”SUFİYYE VE DİRENİŞ EKSENİ”
”Literatürde Tasavvuf, Sufiyye, Tarikatlar vb. adlarla bilinen muhtelif inanışlara ve ritüellere sahip yapıların tarihi çıkış dönemlerinde benimsedikleri inanış ve tutumlarına bir takım eleştiriler yapılsa da, günümüzde “Sufiyye” olarak bilinen bu taife, üretmiş oldukları bid’atlerini sürdürmekle kalmayıp tağuti rejimlerin bekasında halkların afyonu haline gelmiş ve daha da öte ispiyonaj eylemlerinde büyük destekler sağlamıştır. İşin trajik tarafı ise, tüm bunları dine hizmet niyetiyle yaptıklarını öne sürmeleridir.
Son olarak günümüzün tasavvuf önderi kabul edilen “Cübbeli” lakaplı şahsın yüzlerce İslami dernek hakkında fişlemede bulunması ve bunun üzerine bu derneklerden bazılarına baskınlar düzenlenmesi, tasavvuf adı altında bir çok batıni ritüelleri barındıran bu yapıların yeri geldiğinde nasıl kullanıldığının açık bir örneğidir.
Diğer yandan Suriye’de de tarikat menşeli cemaat yapılanmalarının diktatör Hafız Esed döneminden diktatör oğul Beşar Esed’e kadar Nusayri rejimin hamiliğine soyundukları, savundukları bid’atlerle insanları uyuşturdukları, rejime karşı yürütülen protesto gösterilerinde müslüman halkın önünde adeta bir set vazifesi gördüklerine tanık olundu.
Şu hususu belirtmekte fayda var, Suriye devrimi hocaların ve şeyhlerin halka yapılan zulümlere karşı uyandırma çabaları neticesinde gerçekleşmemiştir. İnsanları uyandırma çalışmalarında bulunan hoca ve davetçilerin Suriye’deki yeri, Tedmur ve Seydnaya hapishaneleridir. Geriye kalan şakşakçı Sufi hocalar ise, rejimin istediği doğrultuda verdikleri fetvalarla hem rejimin bekasını sağlamlaştırmakta hem de önlerine atılan kırıntılarla iaşelerini sağlamaktadırlar.
Helak olan Hafız Esed’i, “hayatımda gördüğüm en yüce insan” diye anlatan, Hama kıyamı mücahidlerini “meşru islami yönetime karşı ayaklanan bağiler” olarak niteleyen Ramazan el-Buti Suriye’de bu akımın öncülerindendi. Eski Diyanet İşleri Bakanı Ahmed Keftaru da bu Sufi akımdandı. Yerine geçen Ahmed Hassun da öyle. Esed rejimine yönelik “Sezar Yasası” yaptırımını ‘Mekke’de Peygamberimize ve Muttalip oğullarına karşı yürütülen boykot uygulamasına’ benzeten Tevfik Buti’de tasavvuf menşelidir.
Suriye devriminin cihada evrilmesinden ve rejimin zalimliğinin ve kafirliğinin en açık hali ile insanlar katında belirginleşmesinden sonra da, bu taife ne cihada bir teşvikte bulunmuştur ne de direniş için mücahid bir grup çıkarabilmiştir. Aslında bu damardan olan şahıslar ve cemaatler, tüm risklere rağmen rejim bölgesinde kalarak şakşakçılıklarına devam etmişlerdir. Mücahidlerin ve muhaliflerin bölgelerinde yaşayanlar ise, -gerek şeyh gerek mürit bazında olsun- ne sözlü ne de eylemsel olarak muhaliflere bir destekte bulunmamıştır.
Çıkış dönemlerinden itibaren birçok bid’atler barındıran Sufi yapılarına ilk dönemlerde reddiyeler verilse de, bu akımın bid’atlerine en büyük darbeyi vuran İbn Teymiye olmuştur. Nitekim Sufilerin İbn Teymiye’den nefret etmelerinin nedeni de, derin ilmini ve ifade gücünü kullanarak bu akıma köklü reddiyeler vermesidir.
Buradaki amaç, önümüzde Rusya, İran ve Esed rejimi gibi açık küfür güçleri dururken fazladan yeni bir cephe açarak ana düşmanlar hesabına enerji sarfına neden olmak değildir. Öncelikler fıkhına göre, en yakın ve müslümanlar için en tehlikeli olan düşmana odaklanılması gerekir. Bununla birlikte kamufle olup cihadın devamına engel olan bazı öğeler hakkında da ara ara uyarıda bulunulması elzem gözükmektedir.”
Muhammed ATTA
*Yayınlanan haberlerde yer alan düşünceler ve ortaya konulan fikirler veya kişiler Mira Haber’in editöryel politikasını yansıtmayabilir.