11:50 Perşembe / 28 Mart 2024 | 18 Ramazan 1445

Mustafa Sabri Efendi kimdir?

12 Rebîülevvel 1286’da (22 Haziran 1869) Tokat’ta doğdu. Öğrenimine memleketinde başladı. On yaşında hâfızlığı bitirdi, İslâmî ilimlerde Zûniyezâde Ahmed Efendi’den icâzet aldı.

Ardından Kayseri’de Divrikli Mehmed Emin Efendi’nin derslerine devam etti. Bir süre sonra İstanbul’a gidip meşîhat-ı İslâmiyye’de ders vekili Gümülcineli Ahmed Âsım Efendi ile Mehmed Âtıf Efendi’nin öğrencisi oldu. Ahmed Âsım Efendi’nin kızı Ulviye Hanım’la evlenip İstanbul’a yerleşti.

Genç yaşta ruûs imtihanını kazanarak Fâtih Camii müderrisliğine tayin edildi (1890). 1896 yılında Beşiktaş Âsâriye Camii imamlığına getirildi. İki yıl sonra II. Abdülhamid’in katıldığı huzur derslerine en genç üye sıfatıyla iştirak etti. 1899-1904 yılları arasında Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nde “hâfız-ı kütüb” olarak çalıştı, bu sırada Köse Niyazi Efendi’den kıraat ilmi okudu. Medresetü’l-vâizîn’de tefsir, Medresetü’l-mütehassisîn ile Süleymaniye Medresesi’nde hadis müderrisliği yaptı ve Tedkîk-i Müellefât-ı Şer‘iyye’nin kurucuları arasında yer aldı. Cem‘iyyet-i İlmiyye-i İslâmiyye’nin reisliğine seçildi ve bu cemiyetin çıkardığı Beyânülhak adlı dergide başyazar sıfatıyla makaleler yazdı. Bir dönem Silistre müftülüğü yaptı. Peyâm-ı Sabah, İkdam, Yarın ve Alemdar gibi mevkutelerde yazılar kaleme aldı.

Meclis-i Mebusan

II. Meşrutiyet’in ilânının ardından Tokat mebusu olarak Meclis-i Meb‘ûsan’a girdi. Siyasî hayatının başlangıcında İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne ilgi duymakla birlikte kısa bir müddet sonra bu harekete karşı mücadeleye girişti.

1910’da Ahâli Fırkası’nın, 1919’da üçüncü defa teşekkül eden Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın kurucuları arasında yer alıp yöneticilik yaptı. İttihat ve Terakkî hükümetinin teşkilinin ardından Hürriyet ve İtilâf Fırkası’na bağlı olanlar Bâbıâli Baskını’nda tutuklanınca Mustafa Sabri Efendi Mısır’a gitti (1913), oradan Romanya’ya geçti, fakat tutuklanıp İstanbul’a getirildi ve Bilecik’te ikamete mecbur edildi.

Bu kararın kaldırılması üzerine İstanbul’a döndü. Ocak 1919’da Tokat mebusu seçildi ve 4 Mart 1919’da kurulan Damad Ferid Paşa hükümetinde şeyhülislâmlık yaptı. 6 Haziran 1919’da Paris Konferansı’na giden Damad Ferid Paşa’nın yerine sadrazamlığa vekâlet etti. Bu sırada Mustafa Kemal’in Sultan Vahdeddin tarafından geniş yetkilerle Anadolu’ya gönderilmesine karşı çıktı. Aynı yıl kabinenin düşmesi üzerine padişah tarafından Âyan Meclisi üyeliğine getirildi. 19 Şubat 1919’da kurulan ve Teâlî-i İslâm Cemiyeti’ne dönüşen Cem‘iyyet-i Müderrisîn’in reisliğini yaptı, burada ikinci başkan olan İskilipli Mehmed Âtıf ve Said Nursi ile birlikte çalıştı. Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye’de üye olarak görev aldı. Yeniden teşkil edilen Damad Ferid Paşa kabinesinde tekrar şeyhülislâmlığa getirildi ve Şûrâ-yı Devlet reisliğine vekâlet etti (1920). Sevr Antlaşması’nın şartlarını görüşmek üzere padişah tarafından toplanan Şûrâ-yı Saltanat’a katıldı ve antlaşmanın imzalanmasını savunanlar arasında yer aldı. Ayrıca Anadolu’daki Millî Mücadele hareketine karşı tedbirler alınmasını önerdi ve teklifi kabul edilmeyince görevinden istifa etti (Eylül 1920).

Cumhuriyetin ilk yılları

Cumhuriyet’in ilânından sonra oğlu İbrahim’le birlikte 150’likler listesine alındı, tutuklanacağı sırada ailesiyle beraber İskenderiye’ye gitti, oradan Kahire’ye geçti (1922). 6 Şubat 1924’te dersiâmlık maaşı kesildi, 1 Haziran 1924’te vatandaşlıktan çıkarıldı. Mustafa Kemal’e ve hükümetine muhalefet edip yurdunu terkettiği için Mısır’da tepkiyle karşılandı, İskenderiye ve Kahire sokaklarında sözlü sataşmalara uğradı ve Mısırlı gazetecilerce alaya alındı.

Mısır’ın çeşitli bölgelerinden gönderilen telgraflarda Mısır’dan hemen sınır dışı edilmesi istendi. Bunun üzerine yayımladığı bir makalede Mısır’a göç etmesinin arka planında dinî endişelerinin bulunduğunu söyledi. Hicaz Emîri Şerîf Hüseyin’in daveti üzerine Mekke’ye gidip beş ay kaldıktan sonra ailesi iklim şartlarına intibak edemediğinden Mısır’a döndü. Ancak Mustafa Kemal ve Cumhuriyet hükümeti aleyhinde yazılar yazdığı için Mısır halkı ve aydınlarının tepkisini çekmeye devam etti. Lübnan’a giderek burada Mısırlılar’ın tenkitlerine cevap veren en-Nekîr ʿalâ münkiri’n-niʿme mine’d-dîn ve’l-ḫilâfe ve’l-ümme adlı kitabını neşretti.

Ardından Romanya’ya geçti, burada da rahat edemeyince 1927 Nisanında kayınpederinin memleketi olan Gümülcine’ye gidip beş yıl ikamet etti. Bu sırada oğlu İbrahim Sabri ile birlikte çıkardığı Yarın adlı dergideki yazılarında İslâm dünyasının yöneldiği Batılılaşma hareketini şiddetle eleştirdi. Yunanistan Başbakanı Venizelos’un Ankara’ya gidip hükümetle yaptığı görüşmelerin ardından derginin yayımı durduruldu ve Gümülcine’den Batras’a gönderildi. Burada birkaç ay kaldıktan sonra, bir İslâm ülkesine iltica edebilmek için hükümetleri nezdinde aracılık yapmalarını sağlamak üzere şeyhülislâmlık ve mebusluk döneminden tanıdığı Arap dostlarına mektuplar yazdıysa da olumlu bir cevap alamadı. Atina’ya giderek Mısır büyükelçisinin yardımıyla Kahire’ye geçti (1932).

Vefatı

Birkaç yıl sonra ailesiyle birlikte İskenderiye’ye gitti. Burada eşi ölünce Kahire’ye döndü ve uzun müddet kızıyla birlikte kaldı. Bu dönemde yazdığı eserler ve ilmî faaliyetleri ona Mısır’da yeniden itibar sağladı; âlimlerden pek çok dost edindi, evini bir okul haline getirdi. Mısır Evkaf Vezirliği bünyesinde kurulan Lecnetü’n-nühûz üyeliğine seçildi. el-Ḳavlü’l-faṣl adlı eserini yayımlayınca onun Kahire’de yaşadığını öğrenen Mısır veliahdı kendisini sarayına davet edip iltifatta bulundu. el-Ehrâm, el-Aḫbâr, Minberü’ş-şarḳ, el-Fetḥ, el-Hidâyetü’l-İslâmiyye, el-Câmiʿatü’z-Zeytûniyye gibi gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Batılılaşma’nın etkisinde kalıp İslâm dinini Batı düşüncesi ve değerlerine göre yorumlayan Kāsım Emîn, Muhammed Ferîd Vecdî, Muhammed Mustafa el-Merâgī, Muhammed Hüseyin Heykel, Ali Abdürrâzık gibi Mısırlı aydınların görüşlerini şiddetle eleştirdi. Devrin Arap tarihçilerinden Muhammed Abdullah İnân’ın Osmanlı Türkleri aleyhindeki asılsız iddialarına cevap vererek ileri sürdüğü tezleri çürüttü. Hıristiyanlık’ta olduğunun aksine İslâm’ın bilimle çatışmadığı fikrini ve kadınların belli şartlara göre örtünmesinin dinî yükümlülük olduğunu ısrarla savundu.

12 Mart 1954 tarihinde Kahire’de 86 yaşındayken vefat etti; ölümüne basında geniş yer verildi. Cenazesine ilim ve siyaset adamlarının yanı sıra büyük bir kalabalık iştirak etti ve Abbâsiye’ye defnedildi.

Mustafa Sabri Efendi Osmanlı’nın son döneminde ve cumhuriyet yıllarında laiklik, demokrasi ve Türkiye’de var olan Kemalist anlayışa karşı eleştirileriyle öne çıkmıştır.

Osmanlı Devleti’nin sona erişini üst düzeyde görevli bir kişi olarak idrak eden ve Batı medeniyeti karşısında İslâm medeniyetinin yıkılışını engellemek için gayret gösteren Mustafa Sabri Efendi hayatını bu düşüncesini gerçekleştirmeye yönelik ilmî, fikrî ve siyasî mücadelelerle geçirmiştir. Bu amacı doğrultusunda müslümanlar arasında tartışma konusu olan problemlerin çözümüne katkı sağlamak için eserler yazmış, siyasî faaliyetlere girişmiş, İslâm dünyasında hâkim olan siyasî düzenleri tahlil ve tenkit etmiş, yahudilerle mason localarının tehlikeli sonuçlar doğuran faaliyetlerine dikkat çekmiştir.

Kaynak: TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

DİĞER GELİŞMELER