Screenshot 2 2
Screenshot 2 2

Kadın-Erkek Eşitliği ve Kadının Çalışması

İnsanlık her konuda olduğu gibi kadınlar konusunda da birçok sapmanın içine düşmüştür. İslam sağa veya sola sapan insanlığı doğru yola iletmek için gönderilmiştir. İnsanlığı kurtuluşa götürecek olan bu din vasat bir yoldur.

Günümüz toplumlarında kadınlar konusunda sapmanın en önemli sloganı “Kadın Erkek eşitliği” söylemidir. Kadın erkek eşitliğini savunanlara; Siz kadın ve erkeği hangi konularda, nasıl ve neye göre eşitliyorsunuz diye sorsanız. Bir cevap alamadığınız gibi ifrat veya tefrite varan saçma sapan şeyleri telaffuz ettiklerini görürsünüz.

Örneğin;

Kadın, Erkek fiziksel olarak mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek ruhsal olarak mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek annelik ve babalık duyguları hususunda mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek biyolojik ve üreme konusunda mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek din hususunda mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek yapacakları işler hususunda mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek siyasi ve idari alanda mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek kanun ve yasalar konusunda mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek yetki ve sorumluluklar konusunda mı eşitleniyor?

Kadın, Erkek kısaca hangi konuda eşitleniyor?

Elbette bazı konularda Kadın, Erkek eşittir. Bazı konularda kadınlar, bazı konularda ise erkekler üstün vasıflarda yaratılmıştır. Kadın, Erkek insan olmaları, Allah’a kul olmaları yönüyle eşittir. Ancak kadın hakları ve eşitlik hezeyanını zırvalayanlar kadın erkek eşitliğinden kastettikleri şey bunların hiçbirisi değildir.

Onların eşitlikten kastettikleri kadını sıcak yuvasından çıkarıp sokağa salma davasıdır, Kadını tesettüründen soyup şehvet aracı yapma davasıdır, Kadını evinden çocuğundan koparıp ara eleman ve vitrin olarak kullanma davasıdır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan eşini var eden ve bu ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının! Öyleyse, adına dileklerde bulunduğunuz Allah’a karşı korunun ve akrabalık bağlarını koparmamaya büyük özen gösterin! Üstünüzde, sizi sürekli gözetleyen bir Allah var! (Nisa Suresi: 1)

Allah Resulü (sav.) Veda Hutbesinde şöyle buyurmuştur:

“Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır. Arabın Arap olmayana takvadan başka üstünlüğü yoktur”

Allah Kadın ve erkeğe fıtratlarına (yaratılışlarına) uygun görev ve sorumlular vermiştir. Kadın, Erkek birbirinin rakibi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Kim bunu değiştirmeye kalkışırsa Allah’ın yarattığı fıtratı tahrif etmiş olur. Yukarıda sayılan hususların hiç birisinde kadın erkek eşit değildir. Bunu “Kadın Erkek eşitliği” ni savunanlar da çok iyi biliyorlar.

Kadın ve Erkeğin eşit olma ihtimali en fazla olan bir konudan örnek verirsek; Kadın, Erkek kanun ve yasalar konusunda mı eşitleniyor? Bu konuda da eşitlik söz konusu değildir. İster Yüce Allah’ın göklerden indirdiği “İslam Şeriatı” olsun, isterse insanların uydurduğu “Beşeri Sistemler” olsun, kanun ve yasalar önünde kadın ve erkeğin yetki ve sorumlulukları farklıdır ve eşit değildir.

İslam şeriatında; Cihadın kadınlara değil erkeklere farz kılınması, miras, mihr, nifas, nafaka, cami, cuma… Gibi birçok konuda kadın ve erkeğin yetki ve sorumlulukları farklıdır.

Beşeri Sistemlerde; Kadınlara askerlik yaptırılmaması, doğum izni, süt izni, annelik izni, nafaka, … Gibi birçok konuda kadın ve erkeğin yetki ve sorumlulukları farklıdır. Ne tuhaftır ki anayasalarında kadın erkek eşitliğinden bahseden bu zavallılar aynı yasalarda kadın ve erkeğe farklı yetki ve sorumluluklar veriyorlar. Yaratılış fıtratıyla mücadele eden bu sistemler ifsat etmekten başka bir şey yapmazlar.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Erkekler, hanımlar üzerinde (âmir ve) yöneticidirler. Çünkü Allah, bazılarını diğerlerinden daha üstün kılmıştır. Ayrıca erkekler, mallarından harcama yaparlar. (Nisa Suresi: 34)

Daha güçlü, cesaretli ve dayanaklı olan erkek, bu görev için daha uygundur. Yaratılışı gereği kadın duygusal, yufka yürekli, zayıf ve narin olduğundan, aileyi veya toplumu yönetme ve onu dış tehlikelerden koruma görevi onun sırtına yüklenmemelidir. Ayrıca erkekler, çalışıp para kazanmak ve mallarından harcama yaparak ailenin geçimini sağlamakla yükümlüdür. Yükümlülük ise aynı oranda yetki gerektirir. Aile reisi erkek olduğu gibi toplumun sevk ve idaresi de erkektedir.

Hz. Peygamber (sav.) hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

Hz. Peygamber (sav.) ‘in, ‘İranlıların başına Kisra’nın kızı getirildi diye haber geldiği zaman Efendimiz şöyle buyurmuştur:

”İşlerini kadına tevdi eden bir kavim felah bulmayacaktır’ demiştir.  (Buhari Fiten, Tirmizi Fiten, Nesai)

Yine Rasûlullah (sav.) başka bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:

“Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat), altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkânı kalmaz).” (Tirmizi, Fiten 78/2266)

Allah erkekleri yönetici vasfında yarattığı halde kadının yönetici konumuna getirilmesi kadına, erkeğe zulümdür ve toplumun ifsat olmasıdır. Bir kadının yetki sahibi, makam mevki sahibi olduğunu düşünün; Her gün her türden erkekle yüzleşip muhatap olması; Mahremiyetin, kadınlık fıtratının, edep ve hayâ duygularının törpülenmesi, parçalanması ve yok olması demektir.

İnşaatta çalışan, Kamyon süren, sokakları süpüren, fabrikada çalışan, ofiste çalışan, kadınlar… “Kadında erkekler gibi her işi yapar” diyerek fıtratı bozup toplumu ifsat eden haydutlar annelerimize, kızlarımıza, bacılarımıza en büyük kötülüğü yapanlardır.

Kadının eşya gibi alınıp satılması, mirastan mahrum bırakılması, kız çocuklarının öldürülmesi, hukuki haklardan mahrum edilmesi nasıl zulüm ve ifsad ise İdarenin kadına verilmesi, kadının kadınlara mahsus olmayan işlerde çalıştırılması, kadının vitrin gibi kullanılması ve reklam aracı yapılması da zulüm ve ifsadın bir başka çeşididir.

Kadın haklarını savunduklarını ve eşitlik iddiasını dillendirenler;

Genelev, pavyon, bar, gazete, televizyon, sosyal medya… Kısaca her ortamda kadının fuhuş metaı haline getirilerek namus ve şerefinin pazarlanmasını görmezler, konuşmazlar ve gündeme getirmezler. Çünkü onların derdi kadının hakkı, hukuku, namusu ve izzeti değildir. Onların derdi kadına haram yoldan kolay ulaşma, şehevi arzuları, heva ve hevesleridir. Çünkü onlar toplumda ahlaksızlığın edepsizliğin ve fuhşiyatın yayılmasını isteyen aşağılık mahlûklardır.

Onlar her fırsatta her türlü ahlaksızlığı destekleyerek inananlar arasında ahlâksızlığın, çirkin davranışların, fuhşiyatın yayılması için her türlü şeytanlığı, çalışmayı yaparlar. Bu çirkin işlerin insanları, aileyi ve toplumu nasıl ifsat ettiği, ortada. Tüm bu ifsad hareketine karşı neler yapılması gerektiğini kitap ve sünnetten öğrenerek planlı ve organize bir şekilde çalışılmalıdır. Beşerin uydurduğu yol metotları bırakılarak Rabbani yol ve metotlar tercih edilmelidir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Müminler arasında ahlâksızlığın ve edepsizliğin yayılmasını isteyenleri gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir. Allah bilir, oysa siz bilmezsiniz. (Nur Suresi: 19)

Kadın haklarından, Kadın erkek eşitliğinden bahseden ikiyüzlüler; Ya kadınların namus ve şerefini pazarlayarak fuhuş metaı haline getirirler ya da kadını fıtratına uymayan işlerde çalıştırarak onların değişik şekilde helak olmasına sebep olurlar.

Öyleyse Kadın hiç mi çalışmayacak? Ya da kadının çalışması konusunda bazı kaideler var mıdır?

Kadın Nerde ve Nasıl Çalışmalıdır.

Allah, kadınlara evlerinde oturmalarını emretmektedir; Çünkü onların asıl faaliyet alanı, dış dünya değil, evin içidir. Dolayısıyla evli her kadının zaten bir işi vardır. (Ev hanımı) Evinin sultanı olan hanım için bu öylesine kutsal ve değerli bir vazife ki cephede savaşan bir mücahidin yaptığı işe denk bir iştir.

Hz. Enes’den (ra.) dan rivayet edildiğine göre kadınlar Hz. Peygamber’e (sav.) gelerek şöyle bir şikâyette bulunurlar:

“Bütün sevapları erkekler kazanıyor: Savaşa gidiyorlar ve Allah yolunda büyük ameller işliyorlar. Savaşa gidenlerin sevabını kazanmak için bizim ne yapmamız lazım? ”

Hz. Peygamber (sav.) şu cevabı verdi: “Sizin aranızda evinde oturan, savaşa giden kadar sevap kazanır.”

Savaşa giden kimse, ancak, evinde her şeyin yolunda olduğundan, karısının eve ve çocuklara baktığından ve karısının, yokluğunda kendisini aldatmasının imkânsız olduğundan emin olursa huzur içinde savaşabilir. Savaşa giden kocasına bu emniyet ve huzuru veren kadın, evde oturduğu halde cihad etmiş sayılır.

Kısaca; Kadının işi, aşı ve cihadı kendi evidir, çocuklarıdır ve eşidir.

Allah Teâlâ erkekleri hanımlar üzerine amir ve yönetici olarak belirlemiştir. Yaratılışı daha güçlü, cesaretli ve dayanaklı olan erkek, bu görev için daha uygundur. Bu yetkinin yanında erkeklere birde ailenin geçimini sağlama sorumluluğu verilmiştir.

Allah mümin kadınların iffet, edep ve vakar içinde evlerinde oturmalarını emrediyor. Çünkü kadının asıl faaliyet alanı evidir. Kadın, bir ihtiyaç için dışarı çıkması icap ederse tesettüre riayet ederek dışarı çıkması emrediliyor.

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Erkekler, hanımlar üzerinde yöneticidirler. Çünkü Allah, bazılarını diğerlerinden daha üstün kılmıştır. Ayrıca erkekler, mallarından harcama yaparlar. O hâlde, iyi kadınlar, itaat eden ve Allah’ın koruduğu gizlilikleri koruyan kadınlardır…” (Nisa Suresi: 34)

(İffet ve edebinizle, vakar içinde) evlerinizde oturun. (Çünkü kadının asıl faaliyet alanı evidir.) Eski cahiliye gibi süslenip püslenerek sokağa çıkmayın! Namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin! Ey ev halkı; Allah ancak, kirlerden sizi arındırıp tertemiz kılmak istiyor. (Ahzab Suresi: 33)  

Bu ayetlerde açıkça görüldüğü gibi kadın kocasına itaat etmesi emredilmektedir. Kadının çalışmasına kocası izin vermiyorsa kadın çalışma hakkına sahip değildir. Kocasının kazancıyla idare etmesi şart olur. Kocası bir kadının çalışmasını istese bile bazı şartlar yerine getirilmiyorsa kadının çalışması yine caiz değildir. Bunlar;

— Allah Teâlâ’nın kesin emri olan tesettüre kadın her ne şartta olursa olsun riayet etmek zorundadır. Tesettüre ve mahremiyete riayet edilmeyen ortamlarda kadının çalışması haramdır.

 

— Bir kadının yabancı bir erkeğin evinde veya iş yerinde çalışması, kapalı bir yerde yabancı erkeklerle yalnız kalacak şekilde çalışması halvet olduğundan böyle ortamlarda kadının çalışması haramdır.

— Kadın vakarını ve ciddiyetini daima korumalıdır. Kadının mahremi olmayan erkeklerle karışık çalışılan ve laubali ilişkiler olan ortamlarda kadının çalışması haramdır.

— Kadının yaptığı iş kadınlara mahsus işlerden olması, kadının onurunu, izzetini ve edebini rencide edecek türden işler olmamasına dikkat edilmelidir. Yapılan iş bu hassasiyeti sağlamıyorsa kadının bu işi yapması haramdır.

— Bir kadın kocasının izni olmadan kendi evi dışında bir işte çalışamaz. Bir kadının, kocasının İslam’a aykırı olmayan isteklerine uyması dinimizin emirlerindendir. Kocası çalışmasına izin vermiyorsa kadın çalışamaz.

Hz. Peygamber (sav.) şöyle buyurmuştur:

“Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer.” (Tirmizî, Radâ 10, (1161))

“Kadınların en hayırlısı: Bakıldığında temizliği ve güler yüzlülüğüyle seni sevindiren, neşelendiren; Bir şey emrettiğinde yerine getiren, itaat eden; sen yokken nefsini ve senin malını koruyan, hoşlanmadığın tutum ve davranışlardan uzak kalan kadındır.” (El-Ehadisu’l-Muhtare, 9/456, NO:429)

Ancak bazı iş kollarında ise kadınların çalışması zaruri ve gereklidir. Çünkü bu işler kadınlara mahsus işlerdir. Bu işlerde erkeklerin çalıştırılması uygun değildir. Bu işler için kadınların eğitilip yetiştirilmesi ve organize edilmesi İslam Toplumunun bir vazifedir. Kadınlar hangi işte ve nasıl çalışmalıdır, Birkaç örnek verirsek;

Kadın hastalar için; Doktor, ebe, hemşire, sağlık personeli,

Kadın ve çocukların eğitiminde eğitmen, hoca,

Kadınlara Hac ve Umrede rehberlik edecek kadın Hocalar,

Yetim hanelerde bebek ve çocukların bakım ve eğitiminde,

Kız yurtlarında eğitmen ve görevli,

Kadınlar için kadın terzi,

Kadın ve çocuk giyim için kadın esnaf,

Kadınları ilgilendiren kamusal ve sosyal işler… Vs.

Buna benzer iş kollarında kadınlar çalıştırılmalı, Özel durum ve istisnai durumlarda erkekler ise destek olmalıdır. Kadının çalıştığı iş ortamında mümkün olduğunca mahremiyet sağlanmalı. Her türlü istismar ve tacize fırsat vermeyecek güvenli ortam olmalıdır. Çalışan kadının mesaisi mümkün olduğunca tam mesai değil yarım mesai olmalıdır. Bundan şu iki şey hedeflemelidir.

  • Kadının çalışacağı iş kolları az olduğu için başka kadınlarında çalışması sağlanmalı.

2- Kadın çocuklarını ve evini ihmal etmemesi sağlanır. Çünkü kadının asıl işi çocukları ve evidir.

Kadınların çalışması konusunda bu temel kaidelere uyulmayıp beşeri sistemlerin yaptığı gibi “Kadınlarda erkekler gibi her işi yapar” Diyerek kadınların çalışması konusunda kaide ve sınır tanımadan sınırsız ve sorumsuz bir şekilde kadınlar iş hayatına sürülürse neler olur?

 

Kadın Her Zaman ve Her Yerde Çalışırsa Ne Olur?

Kadın ve Erkek farklı görev ve sorumluluklar için yaratılmış birbirini tamamlayan bir bütünün iki ayrı parçasıdır. Yüce Allah yaratılış fıtratlarına göre; Erkeğe; evin reisi olması yetkisini ve çalışarak evin geçimini sağlama sorumluluğunu vermiştir. Kadına ise; evin içini çekip çevirme, çocuklarını en güzel şekilde yetiştirme ve erkeğini mutlu ederek evin sultanı olması sorumluluğunu vermiştir. Dolayısıyla genel manada; Kadının faaliyet alanı evin içidir, Erkeğin faaliyet alanı ise evin dışıdır.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

Erkekler, hanımlar üzerinde yöneticidirler. Çünkü Allah, bazılarını diğerlerinden daha üstün kılmıştır. Ayrıca erkekler, mallarından harcama yaparlar. O hâlde, iyi kadınlar, itaat eden ve Allah’ın koruduğu gizlilikleri koruyan kadınlardır… (Nisa Suresi: 34)

Hz. Peygamber (sav.) şöyle buyurmaktadır:

“… Erkek, ailede yöneticidir ve yönetiminden sorumludur. Kadın da kocasının evinde yöneticidir ve elinin altındakilerden sorumludur.” (Buhârî, Cum’a 11; Müslim, İmâret 20)

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mesuldür. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve o da kendi sürüsünden mesuldür.” (Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20)

Kadına veya Erkeğe fıtrata aykırı yetki ve sorumluluklar verilirse düzen bozulur ve toplum ifsad olur. Bu tıpkı şuna benziyor; Bir deve çöl şartlarına göre, bir penguen ise soğuk iklim şartlarına göre tasarlanıp yaratılmıştır. Bu iki hayvan çağdaşlık ve eşitlik hezeyanları ile yaşadıkları mekânlar, görev ve sorumlulukları değiştirilirse bu hayvanlara iyilik değil kötülük yapılmış ve hatta bu hayvanların ölümüne sebep olunur.

İşte bunun gibi kadın ve erkeğin yaratılış fıtratını görmeyip, başka bir ifade ile İnsanı yaratan Yüce Allah’ın yarattığı insanla ilgili adâlet ve görev taksimini bir kenara bırakarak, beşeri sistemlerin adalet ve görev taksimine göre, daha açık ifade ile kendileri gibi aciz insanların uydurdukları yasalara göre hayat tarzı oluşturmaya çalışanlar. Yaratılış hakikatinden ve ilahi hükümlerden habersiz ifsad edicilerdir. Farklı görev ve sorumluluklar için yaratılan kadın ve erkeği çağdaşlık ve eşitlik hezeyanları ile eşitleyip, aynı görev ve sorumlulukların yüklenmesi. Tıpkı çöldeki deve ile kutuplardaki pengueni eşitleyip aynı görev ve sorumluluğu vermek gibidir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Onlara “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, denildiği zaman, —ellerindeki değer ölçüleri, kriterler bozuk olduğundan— “Hayır, biz ancak ıslah edici kimseleriz, derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir fakat farkında değiller. (Bakara Suresi: 11-12) 

Yaratılış fıtratını göz ardı edilerek ve İslam’ın belirlediği hüküm ve ilkeler gözetilmeden, kadınlar iş hayatına sürülerek, çalıştırılması sebebiyle meydana gelen olumsuz durumları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

 

Kadın iş hayatına yoğun bir şekilde girmesi sebebiyle çalışan sayısı yükseldi.  Çalışmaya aday eleman sayısı çoğaldığı için çalışanların ücretleri büyük oranda düştü. Çalışanlar değer ve statüsünü kaybederek asgari kölelik ücretine tabi, her an işsiz kalma riski olan bir konuma düştü.

İş hayatında Kadın ucuz iş gücü, vitrin ve kötü emeller için tercih edilen eleman oldu.  Asıl çalışması gereken erkekler işsizliğe mahkûm edildi. Erkekler iş beklerken tarlada, fabrikada, dairede çalıştırılan kadın bir toplum için ekonomik, sosyal ve ahlaki çöküşün göstergesidir.

İşsiz olduğu için evlenemeyen veya düşük ücretle çalıştığı için evlenemeyen erkeklerin sayısı artmaya başladı. Evlilikler azaldı, evlenme yaşı yükseldi. Bu ise toplumda fuhuş ve ahlaksızlığın, yasak ilişkilerin artmasına zemin hazırladı.

Çalışan kadın enerjisini işte harcadığı için evini ve kocasını doğal olarak ihmal eder. Her gün 8-9 saat mesai 2-3 saat yol 10-12 saatini işte harcayan bir kadının ev işini kim ve nasıl yapacak hadi diyelim ev işi parayla yaptırıldı. Günün 10-12 saatini işte harcayan ve tüm enerjisini tüketen bir kadın evine, çocuğuna nasıl ve ne zaman vakit ayıracak, Kocasını mutlu etmek için hangi enerjiyi kullanacak. Böylece evde düzen ve huzurun bozulmasına, evliliğin sarsılmasına belki de yıkılmasına sebep olur. Çalışan kadınlarda boşanma oranlarının yüksek olmasının temelinde buna benzer sebepler vardır.

Sürekli Erkeklerin içinde çalışan bir Kadın, kadınlık fıtratından soyutlanarak erkeklik psikolojisine girerek ve fıtratı bozulur. Bu bağlamda Kadın evinde erkeğin hanımı olmaktan çıkar iş ortağı ve rakibi gibi davranmaya başlar. Ailede artık çift başlı bir durum baş gösterir.

Kocası için süslenmesi gereken kadın sokak için, işyeri için süslenmeye başlar. Kadın artık izlenen, gözlenen vitrin konumuna düşer. Mahremiyet ve güvenin olmadığı bir iş yerlerinde kadın istismara uğramakta. Kadının her ortamda çalıştığı toplumlarda taciz vakalarının çok olması bilinen bir gerçektir.

Çalışan kadın yeterince çocuk doğurmaz. Toplum hızla yaşlanır, nüfus azalır ve tarih sayfasından silinmeye başlar. Çalışan kadınların fazla olduğu özellikle batı ülkelerinde nüfusun azaldığı ve aile yapısının yok olduğu görülmektedir.

Çalışan kadın evleneceği zaman doğal olarak kendisi gibi amir, memur ve işi olan bir erkeği tercih ederek evlilik yaptı. Bu ise şu sonucu doğurdu; Toplumda bir kısım aileler çift maaşlı, bir kısım aileler ise sıfır maaşlı aile konumuna düştü.

Çift maaşlı aile; Kadın tam mesai çalıştığı için birçok sıkıntı ve geçimsizlikler baş gösterdi. Ev işi, bulaşık, temizlik, yemek, çocuk, paranın yönetimi, senin malın, benim param, bende çalışıyorum, bende senin gibi yoruldum, hayat müşterek, bende çalışıyorum benimde söz hakkım… Vs. derken kadın ve erkek arasında yetki ve sorumluluk karmaşası yaşanmaya başladı. Sıkıntı, huzursuzluk, kavga, boşanma, cinayet ve ortada kalan çocuklar…

Sıfır maaşlı aile; Genç işsiz olduğu için uzun süre evlenmeyi hayal bile edemeyecek, İş bulsa bile asgari köle ücretiyle geçinmek bile imkânsızken nişan, düğün, kira… Vs. genç yine evlilik hayallerini ertelemek zorunda ama şeytan beklemiyor. Evlenemeyen gençler, işi olsa bile geçinemeyen aileler, fuhuş, hırsızlık, soygun, bunalım, cinnet, cinayet, intihar, yıkılan aileler ve ortada kalan çocuklar…

Oysa Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın semadan indirdiği şeriatına kulak verseydik, itaat etseydik ve o kutlu peygamberin yolundan gitseydik! Kadınlar evlerinde otursaydı, Her aileye bir iş, bir dolgun maaş, Herkes hakkına razı olsaydı. Çocuklar anneleri ile mutlu,  hanımlar evlerinde mutlu, erkekler işinde gücünde mutlu olacaktı ama olmadı. Çağdaş şeytanlara ve münafıklara uyduk, eşitlik, adalet, özgürlük yalanlarına aldandık yasak meyveden yedik; Kadınlarda hayâ ve edep, erkeklerde asalet ve onur tarumar oldu. Cennet misali, huzur dolu, sıcacık yuvalarımız yıkıldı, huzurumuz kaçtı, çöküş başladı…

Oysa şu yaratılış fıtratı inkâr edilemez bir gerçektir; Erkeğin iş sahibi olup hanımının, çocuklarının nafakasını kazanması erkeğin görevi aynı zamanda erkeğin en büyük onur ve şerefidir. Kadının evinin sultanı olması, anne olması, çocuklarını yetiştirmesi, erkeğine hizmet etmesi kadının görevi aynı zamanda kadının en büyük onur ve şerefidir. Çocuk için anne sütünün yerini hiçbir gıda dolduramadığı gibi annenin yerini de hiçbir bakıcı, kreş, öğretmen asla dolduramaz. Çocuğun, kadının ve erkeğin huzur ve mutluluğu işte bu yaratılış hakikatinde gizlidir. Kadının olmadığı ev sıcak bir yuva olmaktan çıkar otele dönüşür. Ev kadınla güzel, çocukla neşeli, erkekle güvendedir.

Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile işsizlik büyük bir sorundur. Hiçbir ekonomi kadınların tamamını iş hayatına sürerek yüzde yüz istihdam sağlayamaz. Kadınların tamamını iş hayatına süremedikleri halde bile işsizlik önemli bir sorundur. Kadına pozitif ayrımcılık hezeyanlarını dillendirenler çalışmayan kadınları da iş hayatına sürerek bu sebeple sayıları daha da artacak olan işsiz erkeklere ev işi ve çocuk bakıcılığı mı yaptıracaklar!

Müslümanların hanımları ve kızları değerlidir, narindir, mahremdir onlar her işte her ortamda çalışmaz ve çalışmaması gerekir. Müslümanların hanımları ve kızları evinin sultanı olup muvahhid nesiller yetiştirirler. Bırakın laikler, demokratlar, putperestler… Her işte her ortamda çalışıp, evlenmesin, çocuk doğurmasın, köpek beslesinler.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargâh edinin), ilk cahiliye (kadınları)’nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın… (Ahzab Suresi; 33)

Hz. Peygamber (sav.) ise şöyle buyurmuştur:

“Mü’min, Allah’a takvadan sonra en ziyade sâliha bir eşten hayır görür. Böylesi bir kadına emretse itaat eder. Ona baksa sevinç duyar, bir şeyi yapıp yapmaması hususunda yemin etse, kadın bunu yerine getirerek onu yeminden kurtarır, kadınından ayrılıp uzak bir yere gitse, kadın hem kendi namusunu korur hem de kocasının malı hususunda hayırlı ve dürüst olur.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857)

“Sâliha adın, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindirir, kocasının meşrû isteklerini yerine getirir ve onun olmadığı yerde hem malını, hem de namusunu muhafaza eder.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857)

“Kadın, beş vakit namazını kılar, bir aylık orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse ona: ‘Hangi kapıdan dilersen oradan cennete gir’ denilir.” (Ahmed bin Hanbel, I/191)

Müsennif VELİOĞLU

İlginizi Çekebilir

Savaş çanları yeniden çalıyor: Hizbullah İsrail ile savaşa ne kadar hazır?

Hizbullah tarihte İsrail’le iki kez savaştı. 1985 ile 2000 yılları arasında 15 yıl süren ve …

Tarihe kazınacak acı: Bir kadının 50 sevdiğine veda etmesi

Şeyma Sevaf’ın hayatı bir anda alt üst oldu. 2013 yılında evlendiğinden bu yana Ürdün’de yaşayan …