dogu turkistan da cin zulmu artarak devam ediyor 07
dogu turkistan da cin zulmu artarak devam ediyor 07

Doğu Türkistan’da Çin Zulmü Artarak Devam Ediyor!

Doğu Türkistan’da İşgalin Tarihi

On sekizinci yüzyıldan itibaren çeşitli dönemlerde Çin işgaline uğrayan Doğu Türkistan, 1949’daki son işgalden altı yıl sonra, 1955’de özerk bölge statüsüne kavuştu. Ancak özerk bölge şartlarını sağlayan hiçbir idari, hukuki ve demokratik haklardan faydalandırılmıyor.

Çin yönetimi, Doğu Türkistan’ın artan jeopolitik önemi, enerji ve madencilik açısından değerli ve zengin kaynaklarına sahip olması sebebiyle, bölgeye yönelik politikalarını her geçen gün daha da acımasızlaştırıyor.

Müslüman Uygur Türkleri, asimilasyon, şiddet ve etnik ayrımcılık başta olmak üzere din, eğitim, ifade, istihdam ve çalışma özgürlüğü gibi bir çok temel insan haklarından mahrumlar.

Haberlere göre Çin hükümeti, yaklaşık altı milyon Çinliyi destek ve teşvikle, zorla el koyduğu Uygur köylülerine ait arazilere yerleştirdi. Doğu Türkistan’da 1940’lı yıllarda yüzde 5 olan Han Çinlilerinin nüfusu, asimilasyon ve göç politikaları sebebiyle, yüzde 50 seviyesine ulaştı.

Komünist rejim, Uygur Türkleri kültürüne ve inancına yaşatma hakkı tanımıyor. Geçen sene memur ve öğrencilerin oruç tutmasını yasaklayan Çin yönetimi, bu sene de on sekiz yaşın altındaki Uygur öğrencilerin oruç tutmasını ve her türlü dini faaliyete katılmasını yasakladı. Çocuklarının oruç tutmayacaklarına dair ailelerden yazılı garanti alındı.

Oruç yasağı, benzeri ancak askeriyede görülebilecek, “onlu garanti sistemi” ile takip ediliyor. Toplu sorumluluk esasına dayanan bu sistemde, on ayrı ailenin fertlerinden oluşan gruplar oluşturuluyor. Grupta oruç tutan olursa, tüm grup mensupları cezalandırılıyor.

Doğu Türkistan’daki camilerin tamamının üzerinde, Komünist Parti’ye bağlılık bildiren “Partiyi sev”, “Ülkeyi sev” gibi devasa propaganda afişleri asılı.

Cuma namazlarında ise camiler artık bomboş kalıyor. Çünkü camiye gelenler kayda alınıyor ve fişleniyor.

Doğu Türkistan’da “sosyal işçiler” adı verilen Çinli milisler, tesettürlü hanımların ve sakallı erkeklerin, seyahat etmelerine mani oluyorlar. Sosyal işçiler, haftanın belli günlerinde evleri zorla tarayarak hanımların tesettür kıyafetlerine el koyuyorlar.

Çin İçişleri Bakanlığı’nın 1 Temmuz’da yayımladığı genelgeye göre; Doğu Türkistanlı Uygurların, sapı ile birlikte 22 santimetreyi geçen her türlü kesici aleti taşıması yasaklandı. Ayrıca yönetim aleyhtarı fikirler taşıyan, eylemlere katılan ya da şüphe çeken kişilerin ihbar edilmesi karşılığında, 8 bin 100 – 16 bin 200 Dolar arasında para ödülü konuldu.

Radikal eğilimli gruplarla bağlantısı olduğu iddiasıyla tutuklanan bir iş adamı, “Beni, Türkiye’deki Doğu Türkistanlılar hakkında kendilerine casusluk yapmam şartıyla serbest bıraktılar.” sözleriyle Uygurların birbirlerini fişlemesini istediklerini kaydetti.

Ayrıca Çin’in, bölgedeki geleneksel İslam ve Orta Asya mimarisinin en iyi korunan yerlerinden biri olarak kabul edilen Kaşgar’daki tarihi birçok yapıyı yıkarak, Uygur tarihinin izlerini silmeye devam ettiği ifade ediliyor.

Toplama kampları ve Çin’in Uygurları Asimile Etme Projesi

Çin’in 1949 yılından bu yana hakimiyeti altında tuttuğu Doğu Türkistan’ın kırsal kesimlerinde etrafı yüksek duvarlarla çevrili inşaatlar devam ediyor. Güvenlik güçleri tarafından sıkı sıkıya korunan bölgede bunu tespit edebilmenin tek yolu ise uydu görüntüleri.

Uydu görüntüleri, Doğu Türkistan çöllerinde inşa edilen ve içinde yüz binlerce Uygur Türkü’nün tutulduğu toplama kamplarının son bir yılda tam 3 katı büyüdüğünü ortaya koyuyor. Çin’in Doğu Türkistan’da Uygurları zorla tuttuğu toplama kamplarının her geçen gün yeni detayları ortaya çıkıyor.

Çin yönetimi ise bunu reddederek, insanların kendi istekleriyle “terörizm ve dini aşırıcılıkla savaşan” bu okullara katıldığını öne sürüyor ve inşa edilen bu yapılar, dünyaya “eğitim merkezi”, “rehabilitasyon merkezi” ya da “mesleki eğitim merkezi” olarak lanse ediliyor. Birleşmiş Milletler’e göre 1 milyon ile 3 milyon civarında Müslüman Uygur Türkü Çin’in ‘eğitim merkezi’ olarak dünyaya lanse ettiği toplama kamplarında tutuluyor.

Çin yönetimi, uluslararası kamuoyunda sert tepkilere neden olan Uygurlar için kurduğu toplama kampları hakkında Onların “yoğunlaştırılmış” bir eğitim programı kapsamında Çince öğrendiğini, Çin yasalarıyla ilgili dersler aldığını ve bunun yanı sıra mesleki eğitime tabi tutulduğunu ileri sürdü: “Mesleki eğitim sayesinde, kursiyerlerin çoğu, hatalarını anlayarak terörizmin ve aşırılığın özünü ve ne kadar zararlı olduğunu gördüler. Doğruyu yanlıştan ayırt ederek aşırılık yanlısı düşüncelerden uzak durmayı öğrendiler. Radikal düşüncelere karşı daha dirençli hale geldiler. Hangi etnik kökenden gelirse gelsin, Sincan’daki halkın yaygın biçimde kabulünü ve kalbi desteğini kazandı. Sincan şimdi sadece güzel değil, aynı zamanda güvenli ve istikrarlı.”

Ancak vakıa böyle olmayıp, Çin’de Müslüman Uygur Türklerinin tutulduğu toplama kamplarının nasıl ve ne amaçla kullanıldığını gösteren gizli belgeler ortaya çıktı. Sızan belgelerde asıl amacın ‘ideolojik dönüşüm’ olduğu belirtiliyor.

Çin yönetimi, Doğu Türkistan’daki toplama kamplarına ilişkin gizli yazışmaların bulunduğu belgelerin uluslararası basında yer almasının ardından kontrolleri sıkılaştırdı. Sızan belgelerde toplama kamplarına götürülenlere yönelik yapılan insan hakları ihlalleri de dahil çok ağır uygulama yöntemleri yer alıyor.

Doğu Türkistan’ın önde gelen güvenlik uzmanlarından Adrian Zenz, “Belgeler bunun bir çeşit kültürel soykırım olduğunu doğruluyor” dedi.

Milyonlarca insan, Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında en temel haklarından yoksun şekilde yaşam mücadelesi veriyor Çocuklarıyla görüştürülmüyorlar Kendi dillerini konuşmalarına dahi izin verilmiyor.
Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da inşa ettiği toplama kamplarına ve cezaevlerine aldığı Uygur Türkleri ve diğer Müslüman azınlıklara mensup kadınları çeşitli iğne ve ilaçlarla kısırlaştırdığı iddia edildi.

Doğu Türkistan’da Tutuklanmak İçin Bazı Sebepler

Kaynak ekipmanına sahip olmak. Birden fazla bıçak sahibi olmak. Alkol almamak. Sigarayı bırakmak. Ebeveynleri öldüğünde ağlamak, yas tutmak veya başka türlü hüzünlü davranmak. Namaz kılmak, dua etmek. Okulda ana dilini konuşmak. Zorunlu propaganda derslerine katılmama. Açık Mücadele oturumlarında Aile üyeleri veya kendisine yönelik suçlamayı reddetme. Geleneksel bir cenaze töreni yapmak. Başkalarına günah işlememesini söylemek. Memurlarla tartışmak. Kendi yatağında yetkililerin uyumasına, yemeğini yemesine ve evinde yaşamasına izin vermemek. Yetkililerin DNA’sını almasına izin vermemek. Türban takmak (45 yaşın altındaysa). Oruç tutmak. Telefonundaki her şeyi yetkililerin indirmelerine izin vermemek.

Sakal bıyıklarını uzatmak. Zorunlu bayrak törenlerine katılmama. Polis tarafından gözaltında tutulduğunda kendinizi öldürmeye çalışmak. Polis departmanına kayıt olmadan evinde birden çok aileyi misafir etmek. Yurt dışında seyahat eden biriyle konuşmak. Yurtdışında seyahat etmiş olmak. Sadece yurt dışına seyahat eden birlerini tanıyor olmak. Fazla çocuk sahibi olmak. WhatsApp açmak. Mescit veya camiye gitmek. Dini tebliğ dinlemek. Dini ikonografisi olan herhangi bir elbise giymiş. Yukarıdakilerden herhangi birini yapmış olan biriyle bir ilişkisi bulunmak.

Çocukların toplama kampları

Anne ve babaları Çin yönetimi tarafından toplama kamplarına gönderilen Doğu Türkistanlı Uygur ve Kazak çocukları ÇKP’lilerin gözetimindeki yetiştirme yurtlarına yerleştiriliyor.

Tam zamanlı olarak yoğun güvenlik önlemleri altında sadece Çince eğitimin verildiği merkezlerde tutulan çocukların dış dünyaya bağlantısı neredeyse yok. Ayrıca çocukların dışarı çıkmasına izin de verilmiyor. Etrafı yüksek duvarlar ve dikenli tellerle çevrili söz konusu ‘okullar’ yoğun biçimde korunuyor.

Çocukların, ebeveynleriyle ayda sadece bir defa, görevlilerin nezaretinde görüntülü görüşmesine izin veriliyor. Yurtdışında yaşayan Uygurların beyin yıkama ya da asimilasyon merkezleri olarak tanımladığı tesisler Doğu Türkistan genelinde birçok yerde bulunuyor.

Adının açıklanmasını istemeyen bir anaokulu öğretmeni, verdiği mülakatta, kamptaki çocukların ebeveynleriyle konuşmalarının ardından uzun süre ağladıklarını ve kendine gelemediklerini söyledi. Anne ve babaları toplama kamplarına gönderilen küçük çocukların kaldığı merkezlere, “sevgi dolu kalp” anlamına gelen isim veriliyor.

İnsan hakları aktivistleri, Çin’in kamplara verdiği ‘sevgi dolu kalp’ adının dış dünyaya karşı göz boyamaktan ibaret olduğunu belirtiyor.

Tesisin girişinde bir odada toplumsal olaylara müdahalede kullanılan kask, kalkan gibi teçhizatın bulunduğu, askeri kamuflaj giymiş kişilerin çocuklara eğitim verdiği, çocukların tutulduğu yatakhanelerin girişinde Çin haritalarının asılı olduğu, duvarlarda “Ben Çinliyim ve ülkemi seviyorum” gibi propaganda sloganlarının yer aldığı görülüyor.

Daha önce Bole kentinde 200 Uygur çocuğun tutulduğu tesiste görev yapan bir öğretmen, çocukların ruh halinin günden güne bozulduğunu söyledi.

Yine Doğu Türkistan’da bir cezaevi gardiyanı, Çin yönetiminin azınlıkların çocukları için çok sert ve katı eğitim sistemi uyguladığını, onları dış dünyadan soyutladığını belirtti. Çocuklar sadece Çince konuşmak, domuz eti yemek, hükümetin istediği kıyafetleri giymek ve hükümetin belirlediği alışkanlıklara ve geleneklere göre yaşamak zorunda bırakılıyor.

Habere göre çocuklar, Çin Komünist Partisi’ne itaatkar hale gelmeye zorlanıyor.

Doğu Türkistan’ın sadece bir kentinde 1 ile 3 yaş grubunun tutulduğu 11 kreş bulunuyor. Yine 3-6 yaş grubunun tutulduğu 9 tesis ve 7 ana okulu seviyesinde kamp mevcut. Doğu Türkistan’ın sadece küçük bir ilçesinde 2 binin üzerinde Uygur çocuğa bu sözde okullarda eğitim veriliyor.

Çinli Erkekler Uygur Ailelerde Kalıyor

Eşleri toplama kampına ya da cezaevine gönderilen Doğu Türkistanlı kadınların, evlerini kontrole gelen Çinli ‘görevli’ erkeklerle düzenli olarak aynı yatağı paylaşmaya zorlandıkları ileri sürüldü.

Çin Komünist Partisi üyeleri, Çin yönetiminin ‘kardeş aile’ ve ‘kültürel değişim’ uygulaması kapsamında Uygurların ve diğer Müslüman azınlıkların denetlemek için evlerine yatıya gidiyor. Bu Çin medyasının yazdığı, Çinli yetkililerin de reddetmediği bir durum.

Sayıları 1 milyonu aşan ÇKP üyesi ‘görevli’ erkekler, düzenli olarak ayda en az 8 gün görevlendirildikleri evde kalıyor ve bu evdeki kadınlarla aynı odayı yatağı paylaşıyor.

İnsan hakları örgütleri, ailelerin ziyaretlere rıza gösterip göstermediğine bakılmadığını belirtiyor. Uygurlar uzun zamandır bu durumdan feryat edip tepkilerini dile getiriyor.

ÇKP Sincan Uygur Özerk Bölgesi Komitesi’nin resmi yayın organı “Sincan Günlüğü” gazetesinin haberine göre, geçen yılın 11 ayında toplam 1 milyon 120 bin resmi görevli bölgedeki her etnik kökenden 1 milyon 690 bin ailenin evlerinde kaldı.

Söz konusu görevlilerin kaldıkları evlerdeki ailelerle “yemeklerini paylaştıkları, bayramları birlikte kutladıkları, çocukların ev ödevlerine yardım ettikleri, dostlukları geliştirdikleri, ‘Ulusal Birlik ve Aile’ duygusunu teşvik ettikleri, aileleri başkent Urumçi’ye eğlenmeye götürdükleri” belirtildi.

Program kapsamında Uygur ailelerden evlerine gelen görevlilere yaşamları, günlük faaliyetleri ve siyasi görüşleri hakkında bilgi vermeleri ve kendilerine empoze edilen Komünist Parti ilkelerine uymaları isteniyor.

Görgü tanıklarının beyanlarına ve çeşitli kaynaklara dayandırılan haberde, yatıya gelen ÇKP üyeleri evdeki kadınlarla aynı yatağı paylaşıyor ve ev sahibi kadınların da bu duruma itiraz hakkı bulunmuyor.

“Türk – İslam dünyası sessiz”

Türki Cumhuriyetlere tepki gösteren Uygur politikacı Seyit Tümtürk: “Dünya maalesef sessiz, suskun ve adeta 3 maymunu oynuyor. Özellikle de Türk İslam dünyası… İnançta ve kardeşimiz olan Türk İslam dünyası Çin’in bu zulmüne karşı seyirci. Maalesef Çin’in vermiş olduğu imtiyazlar, Çin’le olan ilişkiler buradaki zulmü görmekten alıkoymakta.” değerlendirmesinde bulundu.

Doğu Türkistan’da Çin yönetiminin baskıcı politikaları, dünyadan belirgin bir itirazın yokluğunda, Uygur halkını köklerinden koparmaya devam ediyor.

Yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde milyonlarca insan asimilasyona tabi tutulup işkence görürken, dilleri ve kültürleri silinirken sessiz kalmak, doğrudan ya da dolaylı olarak bu soykırımı gerçekleştirenlere destek vermektir.

Kaynaklar: Mira Haber, Euronews, Anadolu Ajansı, Timetürk

İlginizi Çekebilir

İsrail askerleri Kur’an’ı Kerimleri toplayıp yaktı!

Ahlaksız İsrail askerleri, Gazze’de terk edilmiş evlerden topladıkları Kuran-ı Kerimleri sokak ortasında yaktı  Hiçbir kutsala …

New York Üniversitesi artık öğrencilerin alay konusu!

Öğrenciler,  ABD üniversitelerinde ifade özgürlüğüne ve protesto hakkına karşı uygulanan yaygın baskıyla mücadele etmeye devam …