Türkiye’nin kültürel diplomasi kurumu olan Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Suriye’de savaş boyunca katliamlarla gündeme gelen Esed rejimiyle bağlantılı bir ismi Şam Temsilciliği’ne atayarak büyük bir tepkiye yol açtı. Kamuoyunun yoğun tepkisi ve siyasi baskılar sonucunda tartışmalı atama geri adımla sonuçlandı.
Skandal atama: Rejim propagandacısına temsilcilik verildi
Ocak 2025’te YEE tarafından Şam Temsilciliği’ne atanan gazeteci Deniz Büstani, yalnızca medya geçmişiyle değil, aynı zamanda rejimle olan ailevi bağlarıyla da dikkat çekti. Esed rejiminin sözcülerinden biri olan Enformasyon Bakan Yardımcısı Halaf Muftah’ın damadı olan Büstani, yıllardır Esed lehine yayınlar yapmasıyla biliniyor.
2013 yılında Guta’da yüzlerce sivilin ölümüne yol açan kimyasal saldırıyı örtbas etmeye yönelik açıklamaları ve rejimin suçlarını aklamaya çalışan içerikleriyle tanınan Büstani, şimdi de YEE aracılığıyla diplomatik bir rol üstlenmek üzereydi.
İmaj parlatma operasyonu
Büstani’nin, Türkiye’den bazı sosyal medya fenomenlerini rejim kontrolündeki bölgelere götürerek, Esed yönetimini meşrulaştırmaya çalışan videoların yapımına öncülük ettiği de biliniyor. Bu faaliyetlerin, rejimin uluslararası izolasyonunu kırmaya yönelik bilinçli bir propaganda kampanyasının parçası olduğu değerlendiriliyor.

Tepkiler sonrası geri adım
YEE’nin Şam’daki ofisi için hazırlıklar tamamlanmış; büro tutulmuş, teknik ekipman temin edilmiş ve diplomatik işlemler başlatılmıştı. Ancak atama haberi kamuoyuna yansıdıktan sonra gelen sert tepkiler, sürecin durdurulmasına yol açtı. Özellikle hükümete yakın çevreler ve bazı devlet kurumları atamaya sert tepki gösterdi. Bunun üzerine devletin ilgili organları sürece müdahil olarak atamayı iptal etti.
Liyakat ve denetim krizi
Bu olay, Yunus Emre Enstitüsü’nün atama süreçlerindeki denetim zafiyetini ve liyakat ilkesine yeterince riayet edilmediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Hassas bölgelere yapılan diplomatik görevlendirmelerde, sadece bürokratik prosedürlerin değil, aynı zamanda kamu vicdanının da dikkate alınması gerektiği vurgulanıyor.

Kuruma yönelik en önemli eleştirilerden biri de, geçmişi tartışmalı isimlerin nasıl böylesine stratejik görevlere uygun görüldüğü. İstihbarat ve güvenlik denetimlerinin devreye girip girmediği ise hâlâ cevap bekleyen sorular arasında.
Devlet aklı ve kamu vicdanı uyarısı
Deniz Büstani’nin göreve fiilen başlatılmadan hazırlıkların tamamlanmış olması, atamanın arka planda nasıl bir planlama ile yapıldığını gösteriyor. Ancak kamuoyu tepkisi, devlet politikalarının ve halkın vicdanının hâlâ etkili bir denge unsuru olduğunu ortaya koydu.
Türkiye’nin dış temsilciliklerinde görev alacak kişilerin yalnızca diplomatik değil, etik ve siyasi sorumluluk taşıması gerektiği bu olayla bir kez daha anlaşılmış oldu.
Kaynak: Mira Haber
Mira Haber – Ortadoğu Bağımsız Muhabir Ajansı Tarafsız değiliz. Ancak Mirahaber'de sadece gerçekleri okursunuz.